9 Nisan 2010 Cuma

Aklımda o kadar çok düşünce, o kadar çok sahne var ki. Hepsi saçma bir sıralamaya bürünmüş haldeler. Üstelik eskisi kadar önemsemediğim ve gerçekte olmanı istediğim hayale en yakın örnek sen bile farklı geliyorsun gözüme. Bir noktada sana hissettiğim (tam olarak sevgi diyemediğim) duyguyu hatırlamayı seviyorum.
Yaşlı insanların eskileri anımsayıp yüzlerinde hoş bir gülümseme yaratması gibi bir şey, bu hissettiklerim. Geçmişe dönmeyi seviyorum. Şu anda ki hislerimle karşılaştırmayı. Meğer güzel anımsanacak ne çok duygum varmış...

Hani demiştin ya bir gün "sen ne kadar sevildiğini anlamayacak kadar salaksın" diye. O an idrak edememiş, telefonun diğer ucunda kitlenmiştim. Birşeyler çıkamamıştı ağzımdan.

Keşke gerçekten sana inanabilseydim. Keşke sende birazcık daha üsteleyebilseydin.
Hani insanların pişmanlıkla söylediği keşkelerden biri değil bu. Sadece bir parça merak fazlalığı. Yoksa değişen bir şey olamayacağını, uzun ayrılıkları bu ilişkinin kaldıramayacağını bir şekilde biliyordum.

Şimdi düşünüyorum da birbirimizi sevme biçimlerimiz ne kadar da farklıymış.

Biliyorsun, seni hiçbir şey suçlamıyorum, "bir neden" de aramıyorum artık olmayışlarına.
Bazı şeylerin açıklaması yok. Mazereti yok. Öğreniyorsun zamanla.
Sadece olmuyor bazen. Bazen bazı şeyleri oturtamıyorsun.

Seninle bende böyleydik işte.
Ne aynı adımları atabildik. Ne de öne çıkışlarla birbirimize yakınlaşabildik. 

Hoş kal sevgili,
Ben böyle daha mutlu ve huzurluyum. Umarım sende hayattan bu önde nasibini alabilirsin.

2 yorum:

Elif Gizem dedi ki...

yine beni anlattın, yine bizi anlattın... yüreğine sağlık efsam..
gerçekten de, hep bir neden hep bir mazaret aradığımızda kavuşamamazlıklarımıza, öğreniyoruz ki"Bazı şeylerin açıklaması yok. Mazereti yok. Sadece olmuyor bazen." Buna inanmak yaralarıma da iyi geliyor...

Efsa dedi ki...

:( mektuplar serisini oku sen bence ELifcim. diğer sitede linkini bulur gönderirim sana.