1 Ekim 2009 Perşembe

Uzattım beklentisiz,

Zeytin dallarımı her defasında...


İstedim.

Vatanından sürgün edilmiş gibi yürümemeyi

Sessizce yanında.


...

30 Eylül 2009 Çarşamba




Biliyor musun?
Senin için:
Gözlerim tutku olsun istedim,
Ellerim güven,
Saçlarım parfüm,
Boynum huzur.
...


Erkekler ilişkinin başında uçaklara benziyorlar aslında. Tüm hızları ile tam gaz belirtilen hedefe hemen ulaşmak için uçuşa geçiyorlar. Tabiki uçuş esnasında tüm servis, konfor, battaniye, yastık, yorgan ve içecek hizmeti kusursuz veriliyor onlar tarafından. Bonus gibi bu bir tür.

Ama o hedeflenen süre geçtikten sonra erkek aynı hızla havada gidememeye başlıyor, ya benzin sıkıntısı çekiyor, ya da bir kuş! sürüsü (bu tek kuş da olabiliyor) uçağın motoruna! Takılıyor. Arada uçak beklenmeyen dış etkenlerden ve beklenen sorunlardan kaynaklı türbülansa giriyor…

Sonuç ise o son sürat havalanıp size kusursuz hizmet sunan, kendini beğendirme çabasında ki uçak; irtifa kaybediyor.

Yazık!

Sonrada kadın doyumsuz diyorlar… Hiç demiyorlar ki bunu ona alıştıran benim diye…

29 Eylül 2009 Salı

Bence

zehirli olan tek çiçek

intikamdır.
Kendimi sever gibi sevdim seni.

Kendime bile söylemek istemedim bu aşktan vazgeçmeni.

Bitme istedim.

Gitme istedim.

Gittin...

:)) Kar oynarken yanakları kızaran çocuklar gibiyim.

Üzerimde bir heves, bir heyecan...
Bazıları çok sükseli gidişlerin insanı oluyorlar ya, anlayamıyorum...
Özellikle kadınlar bu gidişlerin güzel ve unutulmaz olmasına çok fazla meraklılar.
Tekelinde kalıyorum...

Teninde boğuluyorum upuzun bir zaman diliminde...

Havada aşk kokusu mu var?

28 Eylül 2009 Pazartesi

Bedeninde ki bu kan;

ter tadında ve çok tuzlu...


İçtikçe susatıyor!
Senin sözcüklerinde ki o kadın olmayı sevmiştim...

Seni o adam yapmayı da...
İçi acıdı kadının bunun son bakışlar olduğunu anlayınca. Tam kalkarken;

- "Sığındığın bir dağ olmaktı amacım... Yaslandığım bir dağ olsaydın..." dedi ve yürüdü arkasına

bakmadan.


Neden erkekler kahramanlık yapmaya bu kadar meraklılar?
Şu an...


Burnum;

Yüzündeki o masum çukura sokulmak istiyor ...
Durağanlık,
Doygunluk,
Durgunluk...

Evliliğin kaçınılmaz üçD si...

27 Eylül 2009 Pazar

Bazıları kendi kirli sularını başkalarını suçlayarak temizlerler...!

26 Eylül 2009 Cumartesi

Kilimden bir ev...
Kilimden bir yatak...
Kolundan bir yastık...

yeterdi o anımda.
Neden anlamadın?
Kendimi okumak istiyorum satırlarda. Bir kitap olmak, bir kitabın sayfaları arasında kaybolmak ve bulunmak...
Belki bir sahafa, belki de bir kitapçıya, gidenlerin karşısına, pat diye çıkıvereyim. Başka kitabı almaya geldiklerinde, beni bulsunlar. Hatta birinin elinde görsünler!

Kapağım da kızıl saçlı bir kadın olsun, saçlarının ucundan alevler fışkıran... Bedenini ise sular sarmalasın.

Kırmızı deri kaplı, kalın kartondan, kapağıma dokunup, ruhumu hissetmeye çabalasınlar.. Eskimesin, zamana karşı yenilmesin, sapasağlam dursun. Nesiller aktarsın beni elden ele, yaşanmışlıkların da tadı kalsın üzerimde.

Bir kaç sayfa çevirsinler ardından... Ama o sayfaların içinde, bilindik kağıt kokusu olmasın. Ben koksun, tenimin kokusu olsun. Okuyanlar beni koklasınlar ve bundan mutluluk duysunlar. Sayfalara el sürsünler, bana dokunuyormuş gibi... Tenimin dokusu karışsın sayfalara...

Yazarın biri beni anlatsın. Satırlarında, kendimi göreyim. Öyle ki; saçımı geriye ittirişim bile, okuyucunun gözlerinde gerçekmiş hissi uyandırsın. Yazsın ki; "Her saçlarını geriye ittirişinde büyülenmiş gibi baktırırdı parmaklarına. Ellerini öyle bir biçimde kaldırırdı ki, gözlerinizi alamazdınız. Bunu yapacağı her an; başını sağa doğru hafifçe eğer, parmaklarını biraz aralık bırakıp, kaşının bitiminden başlayarak ve dokunarak yüzüne, iterdi saçlarını..."

Her satırda, her harfte bile hissedilsin içimdeki duygular. Okuyucuyu öyle bir sarıp sarmalasın ki, bu kitabı hiç bırakmak istemesin. Geceleri uykusuz kalsın, yanına bir kahve eşlik etsin. Yetmesin daha sert bişiyler arasın. Erkekse "bu kadınla aynı masada içki içmek ne keyifli olurdu. Kadehimi o doldururdu, içine yüzündeki gülümseyişi de katarak..." desin. Kadınsa "beni ne güzel dinlerdi, yanımda olsaydı..."

Kitabımı okuyan kendini görsün, -"aaa bu kadın şu sayfada bana benziyormuş" yada "ben olsam, bende o an böyle davranırdım" desin. Bazen saçlarımızın rengi benzesin, bazen olaylara bakışımız. Okuyucum da yüksekten korksun mesela.... veya oda benim gibi o adam / kadın da en çok huzuru ve özeni arasın. Sıkılmasın okurken, heyecanla beklesin bir sonraki olacakları. Bıraksın kendini olayların akışına.

Meraklanıp, sonuna bakmasın kişileri kavradığında. Çünkü bakmadan anlasın, son sayfaların bomboş olduğunu. Benim kitabım bu... benim adıma başkası tarafından yazılmış... O bomboş sayfalar okudukça belirginleşmeli. Yazan öyle bir yazmalıki; tutkuyla, kanında akışımı hissetmeli.

Benim bir kitabım olmalı, kırmızı deri kaplı. Siyah çizgiler geçmeli arasından. Kızıl saçlı bir kadın olmalı, bedeni suyla donatılmış, saçlarının ucundan alevler fışkıran... Kadının gözleri kapalı...

Sonunda yada başında;

"Mutlu sonlara inanıp, mutsuz sonları tercih eden biriydi o yaşamında... sona yaklaştığında başlangıcı seçerdi"

yazmalı. Kitabımı okuyanlar bilmeli herşeyin bir skalası olmayacağını. Kaç sayfa olacağı belli olmamalı. Başı da sonuyla bir bütün olmalı.

Bir kitabım olmalı, adım belli olmamalı...

Harflerini tenime kazır gibisin!
Farkında mısın bilmiyorum ama kelimelere, oradan cümlelere döndükçe tenimi kanatıyorsun.
Ayağını suya değdirip sıcaklığını ölçmek isteyen biri gibiydim.


Ta ki arkamdan biri gelip habersiz suya ittirinceye dek...