27 Kasım 2009 Cuma
26 Kasım 2009 Perşembe
24 Kasım 2009 Salı
Mektuplar / Sana Dair
Biliyordum hayatındaki birçok kadından pek de farklı olmadığımı. O kadar aykırı gecelerde, o kadar ayrı bedenlere dokunmuştun ki, izimi bırakacak tek bir yeri bile zor bulmuştum. Gerçekten büyük şehirler gibiydin sevgilim. Tenin bile bir coğrafi bölge gibiydi. Benden önce zapt edilmişti. Benden önce keşfedilmiştin.
Çok şey düşledim bazen... İstedim... Saç telimin senin o çok sevdiğin yastığınla, çarşafının arasında kalmasını mesela... Ya da bir kaç denemede bile düşmeyecek bir şekilde tenine yapışmasını, alınamamasını... Büyük bir şehir gibiydin sen sevgilim. Varlığım, kalabalığında kayboluyordu... Ben, teninden düşüyordum...
Harflerim bile senin harflerinde yoktu oysa... Elimde kalan bir şey de... Geçmiş zamanlarda söylediğin tüm güzel sözleri umutlanmak için biriktiriyordum çocukca.
Sen sevdiğim adamdın... Bir sabah gözümü göğsünde açmıştım...
Şimdi... İçimde kaldın... Çıkılmaz bir sokağın girişinde durmuş, bile bile girmiştim o sokak aralığından... Tek senin olmak istemiştim. Tek benim ol istemiştim. Küçük bir şehirden gelen, küçük bir kız gibiydim. Yetişkin rolleri oynuyordum sana...
Oysa sen sevdiğim büyük şehirler gibiydin sevgilim. Öyle doygun, öyle kalabalık, öyle vefasız, öyle dolu, öyle büyüleyici, öyle içine hapseden... Ve ben seni küçük şehirlerin içinde, büyük şehirlerce sevmiştim.
Sen kocaman bir şehirdin... Ben keşfedilmeyi bekleyen cılız bir kasaba.
Sen hiç okula saçlarımı iki yandan örüp gitmediğim günler gibiydin. Ne saçlarım örülecek kadar uzundu, ne de ben saçımı örmeyi biliyordum. Biz gibiydi olmayan saç örgülerim. Asla bir bütün olmuyorduk... Karışamıyorduk...
Hep bekledim seni, ihtimallerini, gerçekleşme hayallerini. Örüldüğümü, bütünleştiğimi ve tek vücut olduğumuzu sandığım anda, ama en çok tutturulamayacağımızı anladığımda kaybettim seni... Kaydım gittim ellerinden... Sen siyahtın... Kırmızı sana yaraşamazdı...
23 Kasım 2009 Pazartesi
Bazen bazı insanların haklı çıkmasına bozuluyorum ister istemez. "Rollerinize de... Size de... Kaçınmalarınıza da lanet olsun" demek geçiyor içimden şu an.
20 Kasım 2009 Cuma
Bende gördükleri hala sevgiye, aşka, yeminlere inanan o kendi çocuksu halleri. O hallere geri dönmek istemiyorlar… Bendeki o saf, koşulsuz sevgiyi görmek istemiyorlar…
Anladım artik benim karşılıksız aşkımdı insanları korkutan; kendimi verişim birden bire insanlara, masumiyetti, o insanın içini ısıtan gülümseyişi görmeleriydi benden uzaklaştıran.
Beni bu masum hallerle sevemiyorlardı. Onlar kendilerini süründürecek, acı çektirecek kadınları arıyor, onlarla kaybolmak, yeniden bulmak istiyorlardı. Kendilerine kötü davranan kadınları seviyorlardı. Ben hep iyi olandım ilişki de.
Hem acı çekmekten korkup, hem de acıya karşı dayanılmaz istek duyan insanlar vardır ya, öyle bir çekim duyuyorlardı.
Bütün kırılgan yanlarınızı örtün siz. Yıllarca gerçek sevgiyi beklerken sanki ona hiç ihtiyacınız yokmuş gibi davranmaya devam edin. Bu kusursuzluk, bu yenilmezlik sandığınız şey sizin olsun. Ben bu oyunda yokum…
Ben artık anlıyorum. Hayattaki asıl gerçek mutluluklar burnumuzun dibinde olanlar.
Önemli olan o anları yakalayabilmek. Korkmayın dalın ucuna gitmekten. Gidince anlayacaksınız ki meyve orada. Sizi bekliyor…
Ama siz en iyisi gidin saklanın odalarınıza ve hatta kendinizi korumak için isinize verin.
Sizin gözünüzü kazanmak bürümüş!