8 Mart 2010 Pazartesi

Sen neydin sahi?

Acı mıydın?
Ayrıcalık mıydın?
Ayrılık mıydın?

Sen nesin sahi?

Kuşatmalarında yenilmek istiyorum.
Ve kazandığında;
Şehrimin anahtarlarını sana sunmak...

5 Mart 2010 Cuma


Kokun sokağıma sinsin.

Kokun odama,
yastığıma,
saçlarıma.

Adın aklıma sinsin.
Bir sisin, tüm şehre çökmesi gibi gel yerleş üstüme.
Ama ağırlığını çok hissettirme.

Bırak!
Adın aklıma sinsin.
Tadın ağzıma


Sen geldin ve lekendi yeniden tüm kelimeler!
Şimdi saçımda ki aklar bile temizleyemez. O deneyimlerin kalıntılarını.

Anlamadığım ne biliyor musun?
Hala aynı yanılgının pençesindesin.
Ayrı olsak da, aynı kalmamı mı dilemiştin? 
Ne?


Elimden tut istedim.

Bir gidişin en önemli k/anıtı gibi duran, ellerine bakarken...


Ellerin ayrılık kokuyordu. 

İçimde ki bir yer, gitmemek için ayaklarımı yalpalattırıyordu.

İki bilinmeyenli bir denklem bu.
Harflerin, rakamların başında bitiverdiği...
Şimdi artılarımız ve eksilerimiz olmadan ve uyumlaşmadan;
hiçbir rakam yetmez, bizi çözmeye tek başına değil mi?


2 Mart 2010 Salı


Parmak uçlarımdan akıtmak an / ı sana...

Sonra dudakta hoş bir gülümseme ile anmak...



Gülümseten ve çok özel anlara şahitlik yapan, 2. bir aya girmenin güzelliğinde saklıydı;

Seni Sevmek...!

1 Mart 2010 Pazartesi

Çünkü;

yasa /k/ ların kurbanı idik...!

Bazen Ophelia, bazen Hamlet olmaktı.

Ama en çok bir Shakespeare olup seni yazmaktı;

Seni sevmek...!

Ve yeri geldiğinde bir Yusuf olmaktı, kuyuya atılışıma rağmen affetmekti;

Seni sevmek...! 

28 Şubat 2010 Pazar

Kendime biçtiğim kaftan kadar uzundu, boyum.

26 Şubat 2010 Cuma


Ben senin uykuya dalmadan önce kendine anlattığın en güzel masalındım...

25 Şubat 2010 Perşembe


Aç kalmış sürüler gibi dolaşıyordu kıvrımlarında, erkekliğin!

Nefeslerimizin çarpışmasının yarattığı, senkronun eşsizliği gibiydi...

Seni sevmek! 

İkimizde aynı körebe oyununun birer parçasıydık. Başka bir bok değildik.

Yüzümü ellerinin arasına vermeye hazırken,

neden?

Şimdi yüzüm kendi ellerimin arasında?

Senin için kırmızı oldum bak!

23 Şubat 2010 Salı


Boşversenize hep aynı sondur bu. Bir yerden sonra;

Arayan da pişmandır, aranan da.

Ben senin;
defalarca kaybedilip, 
defalarca fethedilmiş kalendim... 

Şimdi ne sen bir Fatihsin,
ne de ben senin Sultanın...


Şimdi;
Bir Şehr-i İstanbul oldu aramızdakiler.
Bir Şehr-i İstanbul gibi kaldı aramızdakiler...