22 Nisan 2010 Perşembe


Eğilip kulağına bedenimi fısıldamak.
Yüzüne yüzsürmek istiyorum.


Kapitalist bir tutku benimkisi.
Her kapitalist yıkımın ardından, faşizmi bekleyen...


21 Nisan 2010 Çarşamba

Dudaklarınla uyuyabilmek,
Dudaklarında uyanabilmek...
Aşka 36 adım kaldı.
Birikintilerinde saplanıp kaldım.
üzerimde,
İçimde,
Dilimde
Biriktirdiğim senler dışarı taşıyor.

20 Nisan 2010 Salı

lütfen,
Şimdi ört perdeleri.
bu ışık fazla bana
eşiğinden içeri adım attımda, kalacak kadar olmak istemedim yanında...
Ben senin varya;
ademelmanda kaybolmak istiyorum.
:)

Bırak kokunla başım dönsün...





Seni istiyorum...
Hayatımda olup olmaman gerektiğini düşünmeden,
irdelemeden..
Bana katılacak artı ve eksileri bile,
seninle yaşamak.
Seni istemek...



19 Nisan 2010 Pazartesi



ve aşk...
seni düşlerken saç diplerimin terlemesi gibi bir şey bu.

Birden bire bir ateş basması.
Adını sayıklama halleri..
Yanında olma isteği,
Koltukaltına girip çıkmak istememe.

geri sayıma giriyoruz ya,
gözlerimi açtığımda seni görmeme 5 gün kaldı...


Biliyorsun ama anladın mı bilmiyorum.
Dönüş biletimi almayı erteliyorum sürekli...


Bazen;
kendi gölgeme sığınırken,
kendi güvensizliğimi farkedip,
altına girdiğimde üşüyorum.


15 Nisan 2010 Perşembe

Sularımda kağıttan kayıklar var, şu sıralar.
Battı batacaklar.

Bir çalıya takılırsa batacağından korkuyorum, taa ne zamandır.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Yorumlardan arta kalan zamanlarda bulmaktı;
Seni Sevmek!

Adın o zaman "umut" olurdu.


Moralimin bozuk olduğu bir zamanda, bir arkadaşım;

"Ben Efsa olsam çınar ağacı olmaya devam ederdim" demişti...

O zamandan beri ne zaman üzülsem, canım sıkılsa aklıma bu kelimeler gelir, içim rahatlar.

Kendi ismimin anlamı da bir ağacın adı olunca, huzur dolarım.

Şimdi;  Çınar ağacı olmaya tam gaz devam...



Yollarımda mıcırlar,
Nevrim senin yüzünden dönmüş.
Hallerim tepetaklak.



Boyu aşan,

bir beden büyük gelen kelimeler kullanılmamalıydı oysa...



Bak en büyük yalanı kendime söylüyorum bugün!

13 Nisan 2010 Salı

İhtimallerim vardı elbette herkes gibi.
Hep birinin, diğerine baskın kaldığı...
Benimle yaşama ihtimalini mi, beni sevme ihtimali mi önemsemeliydim bilemiyordum.
Şu aralar tek önemsediğim kendimim. Son günlerde aklım çok bulanık.

11 Nisan 2010 Pazar

Bazı anlarda konuşmak istemediklerini de, duymayı red edersin ya;
Öyle işte...
Beyninde yeterince yer işgal eden düşüncelerin altında sıkışırmış gibi kalakalırsın...

9 Nisan 2010 Cuma

Aklımda o kadar çok düşünce, o kadar çok sahne var ki. Hepsi saçma bir sıralamaya bürünmüş haldeler. Üstelik eskisi kadar önemsemediğim ve gerçekte olmanı istediğim hayale en yakın örnek sen bile farklı geliyorsun gözüme. Bir noktada sana hissettiğim (tam olarak sevgi diyemediğim) duyguyu hatırlamayı seviyorum.
Yaşlı insanların eskileri anımsayıp yüzlerinde hoş bir gülümseme yaratması gibi bir şey, bu hissettiklerim. Geçmişe dönmeyi seviyorum. Şu anda ki hislerimle karşılaştırmayı. Meğer güzel anımsanacak ne çok duygum varmış...

Hani demiştin ya bir gün "sen ne kadar sevildiğini anlamayacak kadar salaksın" diye. O an idrak edememiş, telefonun diğer ucunda kitlenmiştim. Birşeyler çıkamamıştı ağzımdan.

Keşke gerçekten sana inanabilseydim. Keşke sende birazcık daha üsteleyebilseydin.
Hani insanların pişmanlıkla söylediği keşkelerden biri değil bu. Sadece bir parça merak fazlalığı. Yoksa değişen bir şey olamayacağını, uzun ayrılıkları bu ilişkinin kaldıramayacağını bir şekilde biliyordum.

Şimdi düşünüyorum da birbirimizi sevme biçimlerimiz ne kadar da farklıymış.

Biliyorsun, seni hiçbir şey suçlamıyorum, "bir neden" de aramıyorum artık olmayışlarına.
Bazı şeylerin açıklaması yok. Mazereti yok. Öğreniyorsun zamanla.
Sadece olmuyor bazen. Bazen bazı şeyleri oturtamıyorsun.

Seninle bende böyleydik işte.
Ne aynı adımları atabildik. Ne de öne çıkışlarla birbirimize yakınlaşabildik. 

Hoş kal sevgili,
Ben böyle daha mutlu ve huzurluyum. Umarım sende hayattan bu önde nasibini alabilirsin.
Ona çok benzeyen bir hayale aşığım, bu yüzden ondan kopamayışım.