10 Mayıs 2010 Pazartesi
7 Mayıs 2010 Cuma
Geceleri düşlerim düzülüyor sanki
Bana ait olmayan eller dokunuyor damarlarıma, kanıma, rüyalarıma...
ya merdiven çıkıyorum, ya büyük bir dalganın altına girmek üzere bekliyorum.
Denizlerim bile dalgalı, sularım ıssız bir mavilikte.
Geceleri harflerin altında kalıyorum.
Rüyalarımda kelimeler görüyorum.
Uykum beynimi yiyor, sabaha çoğunu unutmuş oluyorum.
Bana ait olmayan sözcükleri yazıyorum sanki,
Kendi hayatıma uzaktan bakıyorum.
Sen tek sen girmiyorsun düşlerime.
Özledim.
5 Mayıs 2010 Çarşamba
Kadın göklere bakarak;
- "Bir gün gelecek; yağmurlarda kirlenip, ateşle arınacağız... Ve huzur o zaman dokunacak kanla karışık tenimize" dedi. Ve ekledi:
-"Bazen göğsümü kesiyorum. Elimde bir falçata. Utanmasam kendi kanımın tadına bakacağım. Çoğunluk utanmıyorum. Deşiyorum teker teker... Kanı, arzuyu, şiddeti, tutkuyu alıp içinden; her bir zerresini dikiyorum uyuşturmadan.. Elimde kendi kanım. Ağzımda kendi tadım"
En son göklerden gözlerini ayırıp; dikkatle kendisini dinleyen insanlara bakarak:
- "Aynalara bakıpda kendini görebilenlere and olsun ki: bir gün bu kan, hazzımın doruk noktasına gidecek yolu gösterek" dedi ve sustu kadın...
Ah kırmızım,
Kanım,
Kadınlığım,
Saçlarım,
Aslında bakmayın geniş zaman kelimelerime.
Hayatımı hep -mış tadında yaşadım
Mesela;
Bin bir ejderhanın alevi saklandı, her bir saç telime.
Bu yüzden ne zaman savursam!
Yaktım ortalığı bilinçsizce.
Ve bu yüzden,
Rapunzel bile halt etti yanımda.
Rüyalar gördüm -mış lı zamanlarda,
Medusa olmuştum,
Libya' nın çölünde yılana dönüşmüşüm bir ara.
Kesip bir telini Musa' ya,
Diğer telimi Kızıldeniz e vermişim.
Boyamışım, saç rengim bundan akmış.
Koparmışım,
İki suyu karıştırmayan denizi saç telim ayırmış.
Göklere,
Laleye,
Çınara,
Kumaşa,
Son bahara,
Onun dudaklarına
kızıllığımı vermişim.
Hiç bir şeyi sonlandırmamak adına
bu yazıyı da yarım bırakmışım.
Uzatmışım sonsuzluğa...
4 Mayıs 2010 Salı
Hangi türkünün ezgisiyim bilmiyorum.
Yada hangi salonda çalınan bir sonatım.
En güzel düğünlerdeki adımlardan biri değilim.
Aynanın karşısına geçip, duvağımı kaldırdığım an; kendi yüzgörümlüğümü takıyor gibiyim.
İçimdeki su cesedimi kıyıya taşıyor.
Bugün biraz umutsuzum.
Ve sözlerimi bir şiirin mısraları ile noktalıyorum...
"sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte
içimde vahşi tamtamları inlerken ölümün
acının acıya, nefretin nefrete
karanlığın karanlığa dönüştüğünü gördüm
beyaz bir at gibi uzaklaşıp yiterken ömrüm" *
2 Mayıs 2010 Pazar
26 Nisan 2010 Pazartesi
Adım gibiydim.
Yerim bile belliydi alfabede.
İki heceden,
Tek kelime...
(Adım gibiydim ve aslında sanaydı tüm adımlarım.)
Sadece bir kez harf atlayıp, sana ulaşmaya çalışan.
Yanyana, ama sanki yapışkan,
A dan sonra B nin gelmesi gibi...
yada tam tersi!
Adım gibiydim işte.
ve işte sanaydı tüm dualarım, yorgunlukların, hayata tutunuşlarım!
Şimdi ilk heceme inat, ikinci hecemde geri gidiyor ayaklarım.
Öyle ki, ben artık;
"kendini sana hatırlatmaya çalışan, çırpındıkça daha çok yorulan..."
"kendini sana hatırlatmaya çalışan, çırpındıkça daha çok yorulan..."
(Hani demiştim ya, gitmen için gelmen gerekiyordu diye.
İşte ben senden gitmek için, önce sana geldim.)
22 Nisan 2010 Perşembe
21 Nisan 2010 Çarşamba
Kaydol:
Yorumlar (Atom)