18 Mayıs 2010 Salı

hayatımdaki tüm "O" ları sıfırlamak istiyorum şimdi.

Herşeyim ol istiyorum.
Seni isterken bencilleşmek gibi, herşeyinle benim ol.

Ayak bileğimdeki halhal,
Tırnağımdaki kırmızı,
Kasıklarımdaki sancı,  
Dudaklarımdaki aralık ol. 

Çorabımın deseni,
Topuğumun vücudundaki izi,
İnlemelerimin tonu
Sen ol istiyorum...

Çok da fazla birşey istemiyorum aslında,
Terime biraz sen karıştırmak mesela.
Yastığındaki saç kızıl olsun, benim olsun..

Biliyor musun denizkabukları geçirmek istiyorum saçlarıma. Dokunmak istediğini seziyorum ara sıra. Kumlara saklıyorum ayaklarımı. Aslında sadece bit istiyorum. Beynimde bir yer; her gece kovalar dolusu düşünceyi bana boşaltıyorlar sanki. 
Lütfen daha fazla kendini gösterip yarama üfleme, yeterince büyümek istiyorum.


17 Mayıs 2010 Pazartesi


Bir gece,
aşk çarptı yüzüme.

Bir adam ayağıma bastı.
Fazla alkolden ceza almıştı.
Yürüyordu ağzında mayalanmış melodilerle...

Bir gece aşk çarptı yüzüme!
Afalladım.
Oysa o an aklımdan geçen: 
"sende nereden çıktın"

Yürüdük beraber geceye...

Yol ayrımlarında durmadık, tümseklerden atladık.
Biz, bilmeden aynı yola adım atanlardandık.
O, konuşmadan tutanlardandı elimden...

Bir gece, aşk çarpıp yüzüme.
Saçlarımı savurdu, kokladı katışıksız nefesiyle.
Durdum.
Karşımda ki adama bakakaldım, gözümden düşen bir damlanın etkisiyle.
Yere düşmek üzere iken yakalayıp uzattı öylece.
"Biliyor musun bu damla da aynı kalp gibi, kaldırıp, taşıyamayacak eller yoklar önce"
deyince,
Afalladım...
Yüzüme aşk çarpan gecede.
İçimden şehirler geçti, kokusuna büründüğüm!
İçimden adamlar,
başka hayatlar,
soluk mevsimler geçti.

Gözümün yaşı geçmemişken...


14 Mayıs 2010 Cuma

Tüm kabilem taç yapıp çiçekleri taktılar hale niyetine. Bembeyaz elbiseler giydirip, dayadılar başımı taşa.
Saçlarımı kurban ettiler, denizden çıkan yılana. Kuyruğu daha fazla uzasın diye.
Bekaretim saçlarımdaydı sanki, kesilince bereketim kaçtı.

13 Mayıs 2010 Perşembe

basit bir şey içinde olsa, tutulmayan sözler istemiyorum hayatımda.
Kendime mutsuz bir son yazacak kadar büyümemiştim daha...
zikir çekiyorum kendi başıma
Ağzımdan çıkan her ses, adına dönüşüyor...
Fikrimi soluyorum.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

süreceğiniz hiçbir ilaç, pan olamazdı zehrime. o nedenle çok da uğraşmamalısınız bence.

11 Mayıs 2010 Salı

önüne sunduğum yemeği çok acıktığında bile tüketme, bırak gözün bile doymasın.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

ortak bir yalnızlık yaratacak kadar, bir olamadık seninle... Ne yazık!

7 Mayıs 2010 Cuma

"Elinde çekiç olan kişi herşeyi çivi olarak görür..." demiş A.Harold Maslow. Bende diyorum ki;
Çivim olur musun bedenime çakılacak?



Geceleri düşlerim düzülüyor sanki
Bana ait olmayan eller dokunuyor damarlarıma, kanıma, rüyalarıma...
ya merdiven çıkıyorum, ya büyük bir dalganın altına girmek üzere bekliyorum.
Denizlerim bile dalgalı, sularım ıssız bir mavilikte.

Geceleri harflerin altında kalıyorum.
Rüyalarımda kelimeler görüyorum.
Uykum beynimi yiyor, sabaha çoğunu unutmuş oluyorum.
Bana ait olmayan sözcükleri yazıyorum sanki,
Kendi hayatıma uzaktan bakıyorum.

Sen tek sen girmiyorsun düşlerime.
Özledim.


5 Mayıs 2010 Çarşamba






Kadın göklere bakarak;

- "Bir gün gelecek; yağmurlarda kirlenip, ateşle arınacağız... Ve huzur o zaman dokunacak kanla karışık tenimize" dedi. Ve ekledi:

-"Bazen göğsümü kesiyorum. Elimde bir falçata. Utanmasam kendi kanımın tadına bakacağım. Çoğunluk utanmıyorum. Deşiyorum teker teker... Kanı, arzuyu, şiddeti, tutkuyu alıp içinden; her bir zerresini dikiyorum uyuşturmadan.. Elimde kendi kanım. Ağzımda kendi tadım"

En son göklerden gözlerini ayırıp; dikkatle kendisini dinleyen insanlara bakarak:

- "Aynalara bakıpda kendini görebilenlere and olsun ki: bir gün bu kan, hazzımın doruk noktasına gidecek yolu gösterek" dedi ve sustu kadın...


İşte bazen;

 fevriliğim, cehaletim deliliğimden.

"He" deyip geçiyorum kendimi bile
Ah kırmızım,
Kanım,
Kadınlığım,
Saçlarım,
Aslında bakmayın geniş zaman kelimelerime.
Hayatımı hep -mış tadında yaşadım

Mesela;
Bin bir ejderhanın alevi saklandı, her bir saç telime.
Bu yüzden ne zaman savursam!
Yaktım ortalığı bilinçsizce.

Ve bu yüzden,
Rapunzel bile halt etti yanımda.
Rüyalar gördüm -mış  zamanlarda,

Medusa olmuştum,
Libya' nın çölünde yılana dönüşmüşüm bir ara.
Kesip bir telini Musa' ya,
Diğer telimi Kızıldeniz e vermişim.
Boyamışım, saç rengim bundan akmış.

Koparmışım,
İki suyu karıştırmayan denizi saç telim ayırmış.

Göklere,
Laleye,
Çınara,
Kumaşa,
Son bahara,
Onun dudaklarına 
kızıllığımı vermişim.

Hiç bir şeyi sonlandırmamak adına
bu yazıyı da yarım bırakmışım.
Uzatmışım sonsuzluğa...


4 Mayıs 2010 Salı

Hangi türkünün ezgisiyim bilmiyorum.
Yada hangi salonda çalınan bir sonatım.
En güzel düğünlerdeki adımlardan biri değilim.
Aynanın karşısına geçip, duvağımı kaldırdığım an;  kendi yüzgörümlüğümü takıyor gibiyim.

İçimdeki su cesedimi kıyıya taşıyor.

Bugün biraz umutsuzum.
Ve sözlerimi bir şiirin mısraları ile noktalıyorum...

"sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte
içimde vahşi tamtamları inlerken ölümün
acının acıya, nefretin nefrete
karanlığın karanlığa dönüştüğünü gördüm
beyaz bir at gibi uzaklaşıp yiterken ömrüm" *



* Tuğrul Tanyol


2 Mayıs 2010 Pazar

Kadın olmak;
Varlığından çok var oluşunun insanlığa yetmesi...
Hepimiz cennetteki hurilerin dünyadaki suretleriydik aslında. Hepimizin kanında biraz Havva vardı.