22 Ağustos 2010 Pazar


Senden sonra;
isimleri-yüzleri-sesleri-nefretleri-aşkları 
bile sana benzemeyen adamlarla birlikte oldum.

Senden sonra, hepsinde seni buldum...

21 Ağustos 2010 Cumartesi


Ben sana ayıkken geldim.
Sen sarhoşmuşum gibi algıla.



"Sen... Suskunluklarımı tamamlayan bir döngüydün. Aslında biliyordum, içindeki kül edici ateş yüzünden ağır bir maskenin ardına saklandığını. Biliyordum bütün bu kimliklerinden sıyrıldığında ve çıkardığında maskelerini, anımsadığın yüzden hoşnut olmadığını. Ama hayrandım sana, sözcüklerinle beni sımsıkı sarışına. Bazı anlar öylesine kendin oluyordun ki, işte diyordum sonunda keşfetti kendini. Ateşi ile kendini yakmadan, hükmedebildi.



Ben senin ruhunun derinliklerine ancak bir su olarak sızabilirdim. Ancak bu şekilde dokunduğumun şeklini alabilirdim. Bu nedenle inmeyi istedim kendine tapındığın mabetlerine, denedim. İçindeki ateşe rağmen, boşluklarını doldurmayı ve üşüyen yanlarını sarmak istedim. Sana yanlız olmadığını hissettirmekti tek amacım. O sefil dünyanın aslında bu olmadığını anlatmaktı derdim. Üzülürdüm hissettiremediğim anlarda..."

19 Ağustos 2010 Perşembe

"Gittin...! Sana duyduğum sevgiyi, ibadet eder gibi hissettirdiğimde, seni köleleştirmeye çalıştığımı sandın... Anlamadın, aslında kendi yarattığın gölgelerindi seni korkutan. Ben değildim... Bütün bencilliğine rağmen sevmiştim seni. Ateşini söndürmek istemedim hiç...

Anımsasana en çok geceleri sesimi duymak isterdin ve en çok geceleri bakardın bana. Ama bu bile bendeki yansıyan, kendi güzelliğini görmek içindi. Fark etmedim mi sanıyorsun? Anlamadım mı? Bencildin, ama ben seni çok sevmiştim.


Söylesene şimdi; ya sen bütün bunları nece zaman sonra anladın? İçindeki ateşi başkalarının körüklediğini sanarken, hangi rüzgar külleri bana serpiştirdi. Dayanamadın geldin...

Yoruldun değil mi?
Bense kırıldım.
Sen vazgeçtin,
Ben yazdım...

İlk zamanlar ben bitmesine duacıydım, sense bitmesine seyirci...

Ve sevgilim gün geldi ben senin mabetlerine ibadete durmaktan vazgeçtim. Benim kalbim buna yeterdi de, sen bu derece imana değmezdin!


Boğazımın düğümü olduğun kadar, tenimde de bir faciasın.
Ne olursa olsun, ne kadar olursa olsun; ellerimin arasında duran yüz seninki olmalı.

 

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Bukalemunu oynuyordum... 
Aslında sadece; gözünün gözümdeki aksine yakalanmasını istiyordum.
Seni seviyordum.


17 Ağustos 2010 Salı


Bu gece dudaklarına sahip olmak istiyorum...
ve tenine...

Bu gece sevgilim,
teninle alınan bir teyemmüm diliyorum kendime...

Çünkü biliyorsun;
tenin bayramlık gibi...
Bir çocuk sevinci yaratıyor bende...


Saçlarım savulunca Akdenizin tuzu dökülmüş.
Ayaklarımda bir Rumeli havası...

Adımlarım Ege çizgisinde,
Döne döne...

Benimle dans eder misin?





Alt kirpiğimin üstündekine değmesi gibi olsun, seni bekleyişlerim.
O kadar kısa ve bir o kadar büyüleyici...


16 Ağustos 2010 Pazartesi


Yaklaş dudaklarıma...
 Ben adını fısıldarken, sesimden öp beni...
 :)



Üzgünüm.
Batışına seni bıraktım, doğuşuna onu...
Bu hep böyle idi.






Aslında; en çok seni koklamayı ve yüzüne dokunup, sana uzun uzun bakmayı özledim.



13 Ağustos 2010 Cuma

"Kelimelerde ustalaştın ama henüz boşluklarda ustalaşmadın. Bir cümlenin anlamlı olması için arada boşlukların bulunması gerekir, bir müzik eserinde de duraklar.”

Poulo Coelho / Portobello Cadısı


* Çok anlamlandırdığım bir cümledir... Hayatımız gibi. Müzikte, dansta, yemek yerken, su içerken, yürürken... Nefes gibidir duraklar.





"İki iş tuttum ömür boyu köklü.
Çocukları okutmaktı ilk işim.
İkincisi, yazdıklarımı çocuklara okutmak."

Rıfat Ilgaz...


 

12 Ağustos 2010 Perşembe


Bugün "suizleri" nin yayına girmesinin yıldönümü.
Uzun cümleler ve kendimi anlatma çabasınan yorulup, kısa cümleler ile hissettiklerimi anlatmaya çabalamıştım. Çoğu zaman anlık hislerimi paylaştım. Kızgınlıklarımı, kırgınlıklarımı, sevinçelerimi, heyecanlarımı, tutkularımı, davranış kalıplarımı, arınma çabalarımı...

Geriye dönüp baktığıma 1000' e yakın yazı girmişim. "Suya iz bırakmak gibidir anlar" demiştim. :) Bunu kelimelerle oynayarak yapmaya çalışarak, yazdım geçtim. 

Şimdi "iyi ki" diyorum. İçime sinen tek blogum burası oldu. Gerçek beni özgürce dökebildiğim bir deniz...



Güzel bir mısra ile noktalandıralım istedim bu günü. Güzel günler diliyorum...

"Çünkü hayat; ölümün insana oynadığı en trajik, en mükemmel, en acımasız oyunuydu.
Senin için ölüyordum. Durum buydu!"

Küçük İskender


"ne hissettiğini söyleyip ama buna uygun davranmayan birisi idi o da. "

"bir zamanlar herşeydi. bende ki tüm tanımların sahibi..".

"benim ona gidişimle, bana gelmeyişlerinin cezasını veriyordum"


"Adın eter kokulu idam gecesi...
gitarın kopan teli,
ilk gecede birbirine doluşan
ilk gecede birbirini kusan iki sevgili

adına cinayetler işledim,
saklamıyorum.
itinayla dörde böldüm hayatı.
herkese kanlı bir parça düştü,herkese tufan.

sıyrılıp gittin çıkardığın yangından..
yüzün bir metalin eğrilmesiydi sanki..
gittikçe kuruyan bir ağacın en üst dalı..
yüzün hançer, yüzün annem, yüzün soytarı

cehennemden yeni çıkmış bir meleğin çığlığıydın..
otopsi masasında unutulan parçasıydın
didiklenmiş bir bedenin, rahmiydin..
dalağıydın,kalbiydin,sendin..
eğilip öpmüştüm her bir parçanı....
adın eter kokulu idam gecesi..
adın derin bir acı!"

Altay Öktem


Mutlu yıllar Su izleri :)

10 Ağustos 2010 Salı


"Ben sana yanlış bir yerden edilmiş, bir büyük yemin gibiydim.
Beni hep aynı yerimden yaralayan o eve, yine de döneyim döneyim istedim."

B.Keskin



Hani küçükken her nerede, ne şekilde, nasıl uyursan uyu; hep yatağında uyanırdın ya...
Yatağım gibiydin!

Dün bir arkadaşım enfes bir tanım yaptı seninle ilgili. Hani üzerine diyecek söz bırakmadı bana.

-"Nasıl yapıyor biliyor musun? 
Aşkla, sevgi ve sevinçle seni havaya fırlatıyor
Ama tutmayı unutuyor.."

Durum buydu!


Şaraplarla yıkasaydım ayaklarımı.
Akan damlaları sen alsaydın...