3 Eylül 2010 Cuma


"ben gece yarısıyım, sen sabahın ilk saatleri... 
ne zaman uzansam sana, hep kaybolurum. 
sen ise;
çoktan geçmişsin beni" 

Alıntı
Yazarını bilmiyorum.



Güneş değmiş yüzüne bakıp, çizgilerinde yeni bir hayata başlamaktı...
Seni sevmek!

2 Eylül 2010 Perşembe


Hep sana gebe kelimelerim.

31 Ağustos 2010 Salı


Bazen greve giderdi içimdeki kadınlar, bir parça daha sevgi uğruna,.
En güzel eylemlerimin, en güzel yakılmış ateşiydin.
Tarih sayfalarıma ellerimle işlediğim en güzel devrimim.
Sendin!

Biliyorsun, en güzel gurbetim sensin...
Sana dokununca vatan topraklarına dönüyorum.
Şimdi söyle, hangi bölgenin üzerine sermeliyim kalbimi?


Trajedi kokan bir oyunun son perdesiyim.
Vakit doldu sevgilim.
Perde kapanıyor!

Çok değildi..
Tut beni istedim.
Tut
ve bağrına bas.

Bize ait bir çerçevede, negatiflerden bakmak istemiyordum çünkü hayata!

Çok değildi istediğim..
Olmadı!




27 Ağustos 2010 Cuma


"Aklıma geldikçe sen, ben kendimi gizleyecek bir yerler arıyorum. Gizlediğim yerlerde sen varsın çünkü... Buldukça miraca çıkıyorum. Ört üstümü."

Niye bu gece bana geçmişte söylediğin sözler aklıma geliyor bilmiyorum. Bambaşka konuları düşünürken ve yolculuk planları yaparken hatrıma geldin. İnsanın düğümünü çözemediği ve aynı zamanda koparamadığı sıkı bir düğüm gibi bu. İkide bir ne hikmetse ayağım takılıp duruyor. Ama çok şükür artık düşmeden, hatta ve hatta bazı anlar hiç tökezlemeden gideceğim yere gidiyorum. 
Sanıyorum boşlukta süzülmekle ilgili. Ya çok düşünceli anlarımda geliyorsun aklıma, yada kendimi boşlukta hissettiğim anlarda...

Ne olursa olsun ayağım hep sana düğümlü. Dedim ya; ayağım bir taşa değil, sana takıldı!

"Nefesimle örttüm, ben seni"
 

Tıpkı,
bana söylediğin gibi...

"Öpüyorum yüzünden, hep senin yüzünden"


26 Ağustos 2010 Perşembe


Beni öpmek için değil, benimle konuşmak için yaratılmıştı dudakların…
Bu yüzden “seninle dolu olup da, sana doyamamanın”
ne demek olduğunu, asla anlamadın!

Ben sana aşık oldum..
Oysaki annem kadardı boyum,
Ve babam kadardı adımlarım.

Yolumda giderken,
Kuzeyim sen oldun.
Ve güneyim Akdeniz..

Sen İstanbul' dun.
Bir gün dudaklarını aralandın…
Boğaz oluştu!
Kuytunda ki boğazda, benim gemilerim karaya oturdu.

Ah sevgili,
Şimdi ben ne zaman uykuya dalsam hep sana uyanıyorum.
“Uyku uykunun damızlığıdır” der annem…

Sana uyanmak için hep uykuya dalıyorum.
Evet;
Biliyorum seni en çok seven kadın değildim,
Ama en koşulsuz sevebilen bendim.

Oysaki tek isteğim,
avucunun içine sığınmak,
kirpiklerinde kaybolmak,
sakallarının arasında kendime yer açmaktı.
Onu bile yapamadım.

O kadar soğuktu ki ellerin,
Dokununca buharlaştım!
Şimdi, ahir zamandayım…
Sahi söylesene:
"Suratıma ne üfledin de, kıyametim oldun?"
Ben seninle; en çocuk, en yalın, en kadın hallerimi yaşamıştım.

“Keşke o da boşalsaydı hücrelerimden... Ter gibi, yaş gibi, haz gibi...”
diye bahsettim arkadaşlarıma geçenlerde.

Bilemedim…
Benim olmayan her şey zararlıymış bedenime.
Yanarken kırmızı olan tüm yanlarımın, siyah olması için önce sönmem lazımmış.

Hey sen!
Bana ait olmayan adam.
Başkalarının da olmaman tek avuntumdu.
Çünkü tarihim sana tekerrürden ibaretti.
Yüzümde soluğunu duyumsamak tek duam oldu.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Ve sıyırıp eteğimi... 
Ve uzatıp bacağımı diğerinin önünde! 
Kendi acımı sarıyorum, bilinçsizce...


Sen;
Kimsesizliğimi çoğaltıyorsun.
Büyüyor el kadar yalnızlıklarım...

Aslında sen;
 Yoksul hayatımın, en zengin yanısın.
Adını söylüyorum adım gibi yabancılaşmadan...



Ben her gece yatağa girmeden önce seni giyiniyorum, 
kendimi çıkarıp.


"İnanma, geçitin sonunda çıkış yok
O iki çıplak adam da seni orada beklemiyor
Sessizlik farklı bir anam nezdi
Son konuşan, ilk sözü etmiş demektir

Bundan sonra yüzümde facia beslemeyeceğim
Kalbimi blues zindanlarında boğdurdum
Uzun bir yazıda gözden kaçan bir firari harfim
Ne benle başlıyor kelime ne de benle bitiyor

Bu gezegenin tozuyum kendimi yine sileceğim
Sana gelmiyorum bu yara başka hastalıktan
Bir hatıra bile değilsin ben içeri girerken
Ben dışarı çıkarken fil mezarlığı artık yüzün

Yüzümü yüzüne yeni yıkanmış kefen
Şeklinde seriyorum boyunca, iyi
Aşktan bana her mevsim çığ düşüyor
Aşkın mı? Böyle bir şarkı dinlemiştim
Ne kimse söylüyordu ne de ben eşlik ediyordum

Damdan dama atlarken düşen bir kedinin gözleri
Var işte şimdi kana batan yüzümde
Yüzümü ellerinin arasına al
Hani tutarmış gibi bir sincap, cevizini
 
İnanma, geçitin sonunda çıkış yok
Ve dönme geri, arkadaki giriş de kapalı  
Senin yüzün benim yüzüme şüphesiz gizli geçit
Benim yüzüm senin yüzünle paketli
Bedenimi değil, bir tımarhaneyi sunuyorum sana

 
İçim cıvıl cıvıl deli çocuklar bahçesi
Kan falıma baktırdım bir vakte kadar ölüm görünüyor
Ve deli gömleği gibi duruyor yüzüm kafatasımda
 
Hiç tanığım olmuyor hiç yaşadıkça
Ve içimdeki dava düşüyor sen içeri girerken
Ben dışarı çıkarken, anla, bambaşka bir inziva"

 Küçük İskender

02:14 saniyelik bir şarkının 7. saniyesi gibiydin... 
Sürekli bir başa sarma hallerindeydim.

Bana hep şarkılar söylerdin. Bu şarkı benden sana gelsin derdin.
Seni yine dinleyebilirdim. 

Bir şehrazat edasıyla; 
Saatlerce sana öğrendiğim hikayeleri anlatabilirdim.

Geçmiş zamanın hikayesiydi..
Bitti.

Yine de sen sevgili, benim en güzel suskunluğumdun...
Artık kimseyle, seninle bile konuşmak gelmiyor içimden...




22 Ağustos 2010 Pazar


Senden sonra;
isimleri-yüzleri-sesleri-nefretleri-aşkları 
bile sana benzemeyen adamlarla birlikte oldum.

Senden sonra, hepsinde seni buldum...

21 Ağustos 2010 Cumartesi


Ben sana ayıkken geldim.
Sen sarhoşmuşum gibi algıla.



"Sen... Suskunluklarımı tamamlayan bir döngüydün. Aslında biliyordum, içindeki kül edici ateş yüzünden ağır bir maskenin ardına saklandığını. Biliyordum bütün bu kimliklerinden sıyrıldığında ve çıkardığında maskelerini, anımsadığın yüzden hoşnut olmadığını. Ama hayrandım sana, sözcüklerinle beni sımsıkı sarışına. Bazı anlar öylesine kendin oluyordun ki, işte diyordum sonunda keşfetti kendini. Ateşi ile kendini yakmadan, hükmedebildi.



Ben senin ruhunun derinliklerine ancak bir su olarak sızabilirdim. Ancak bu şekilde dokunduğumun şeklini alabilirdim. Bu nedenle inmeyi istedim kendine tapındığın mabetlerine, denedim. İçindeki ateşe rağmen, boşluklarını doldurmayı ve üşüyen yanlarını sarmak istedim. Sana yanlız olmadığını hissettirmekti tek amacım. O sefil dünyanın aslında bu olmadığını anlatmaktı derdim. Üzülürdüm hissettiremediğim anlarda..."

19 Ağustos 2010 Perşembe

"Gittin...! Sana duyduğum sevgiyi, ibadet eder gibi hissettirdiğimde, seni köleleştirmeye çalıştığımı sandın... Anlamadın, aslında kendi yarattığın gölgelerindi seni korkutan. Ben değildim... Bütün bencilliğine rağmen sevmiştim seni. Ateşini söndürmek istemedim hiç...

Anımsasana en çok geceleri sesimi duymak isterdin ve en çok geceleri bakardın bana. Ama bu bile bendeki yansıyan, kendi güzelliğini görmek içindi. Fark etmedim mi sanıyorsun? Anlamadım mı? Bencildin, ama ben seni çok sevmiştim.


Söylesene şimdi; ya sen bütün bunları nece zaman sonra anladın? İçindeki ateşi başkalarının körüklediğini sanarken, hangi rüzgar külleri bana serpiştirdi. Dayanamadın geldin...

Yoruldun değil mi?
Bense kırıldım.
Sen vazgeçtin,
Ben yazdım...

İlk zamanlar ben bitmesine duacıydım, sense bitmesine seyirci...

Ve sevgilim gün geldi ben senin mabetlerine ibadete durmaktan vazgeçtim. Benim kalbim buna yeterdi de, sen bu derece imana değmezdin!


Boğazımın düğümü olduğun kadar, tenimde de bir faciasın.
Ne olursa olsun, ne kadar olursa olsun; ellerimin arasında duran yüz seninki olmalı.