14 Ekim 2010 Perşembe


Çok baktım, yanıldım!

Belki de,
"işte bu yüzden"

12 Ekim 2010 Salı

Boynuna taktığın bir aksesuar gibiydi senin yalnızlığın...
Gece olunca, kim kimi takıyordu, kim kimi çıkarıyordu...
 belli olmuyordu! 

Şimdi desemki;
"cennetimden bir kat sunmak istiyorum sana"
...
Ne dersin?
İçime girer misin?


Her bıçak, her adım, her yol kendime artık, ona değil.

Adımlarımı değiştirdim sevgili arkadaşım, ona ayak uydurmayı denerken kendimden geçtiğim, tökezlediğim, hangi yöne gideceğimi bilemediğim günleri geçtim.

Ayak değiştirdim.
Kendimi gülümsetmek için bazen sekebildiğimi keşfettim.


11 Ekim 2010 Pazartesi

Bir zamanlar saçlar zülüftü...
Sonraki yıllarda bakan gözde kıl olarak değişti adı.


Kelimelerin, okşayışlarınla ters orantılı kaldı...
Biri beni sımsıkı tutarken, diğeri hoyratlaştı.
Biri kibarlaştıkça, bir diğeri kabalaştı...


Oysa ben sadece üflemiştim.
Ne garip, cereyan yaptı kasıklarında nefesim.


9 Ekim 2010 Cumartesi

ödenilen bir çok bedelin ucundan, bucağından, kuyruğundan tutmamayı öğrendim. peşimden gelmelerine izin vermedim.

8 Ekim 2010 Cuma


Bazen direk söylemek gerek,
Lafı fazla uzatmamak gerek..
 En basitinden; beğendiğin filmleri benim için ayır ve sakla.
Hayatına dahil olmak istiyorum ben.



7 Ekim 2010 Perşembe


Yanlış iliklenen bir gömlek düğmesi gibiydin.
 Ben seni hep yanlış zamanda, yanlış deliğe geçirdim.

Belki de;
"İşte bu yüzden"


6 Ekim 2010 Çarşamba

Şehirler gibi kokan adamlar sevdim...
Şehirler gibi adamlar yazdım sayfalara...
Biri birini tutmadı.
Kimse onun kadar İstanbul olamadı mesela.
Durup düşündümde
Ben hiç Ankara gibi bir adama aşık olmamışım.



5 Ekim 2010 Salı


Anlamıyorsun değil mi?
Ekmeğime kan doğrandı sanki. 
Bir martı kondu omzuma,
Gagasında çiğ bir balıkla..
O çiğnedikçe, ben kustum. 

Zehir gibi sızdın,
Tadıma nükleer enerji gibi karıştın... 
Sızıntıların kaç yıl geçse bile hücrelerimde.
Biter mi?
Geçer mi?
Bir gece kaçtı gözümün ferine,
Bir de sen..

Kıymık misali batmakta.
Göstersemde göremiyor diğerleri..

4 Ekim 2010 Pazartesi


Biliyor musun?
Güldükçe ilkbahar kaçıyor sanki gözlerine..
Benim yüreğimde galalar filizleniyor.
 Bir kuş uçuyor gökyüzüne,
Kabuğu kalkmış bir yaramın izleri daha siliniyor.

Gözlerine baktıkça yağmurları giyiniyorum sanki.
Islandıkça, saçlarımdan damlayan huzurla yeniden uyuyorsun dizlerimde.

Biliyor musun?
 Sesini çok özlüyorum.
Yüzüne dokunmayı özlüyorum. 
Bir sokulsam diyorum koynuna!
 Sokulsam geçecek sanki bu özlem.

Kokunla başım dönecek,  
Kendimi tutmama gerek kalmayacak. 
Daha kararlı, daha emin olacağım kendimden.

Sen adam,
Her nerede, ne şekilde yaşarsan yaşa,
Kokunu aldım ya bir kere,
 Ne zaman o şehire gitsem, seni soluyacağım.

İnsanları sevmenin tek yolu vardır ve o da onları olduğu gibi sevmektir.
Ve güzellikte buradadır: onları olduğu gibi sevdiğinde onlar değişirler. Sana göre değil; onlar kendi gerçeklerine göre değişirler.
Onları sevdiğinde onlar dönüşüm yaşarlar. Değişmezler, dönüşürler. Onlar yeni olurlar, onlar varlığın yeni yüksekliklerine erişirler.
Ancak bu onların varlıklarında gerçekleşir ve bu onların kendi doğasına göre olur. İnsanların doğal olmaları için yardım et, insanlara özgür olmaları için yardım et, insanlara kendileri olmaları için yardım et.
Ve asla hiç kimseye güç uygulamaya, itip kakmaya ve hükmetmeye çalışma.
Bunlar egonun yöntemleridir.


 
* OSHO

Hayat her iki cins içinde eksiler ve artılar kombinasyonu gibi. Ama bunu birbirimiz için zorlaştıran yine biz oluyoruz. Yanlış çekilmiş bir fermuarla karşılaşınca bocalıyorsun. Toparlanmaya çalıştıkçada yaptığın herşeyin arkandan sökülerek geldiğini fark ediyorsun.


1 Ekim 2010 Cuma

Tüm amalar, keşkeler ile anılır oldu birkaç zamandır
Her ama bir jilet kesiği gibi...
Her keşke, içimde patlayamaya hazır bir çığlık...

30 Eylül 2010 Perşembe

Alttaki şiirin tamamını sana göndermişim geçmiş zamanlarda bir maille. Sense büyük ihtimalle okuyup silmişsindir, maillerini uzun süre tutmadığını biliyorum çünkü.. 

Dilerim birgün yine beni okur, yine bu şiiri okur, anımsarsın beni...

"sen ise
gençliğini, hep çocukluğunu düşürmüşsün

diyelim gece, diyelim alelacele yalnızsın
diyelim ki oturup beni düşünmüşsün
ağlamışsın gride biraz siyah, biraz beyaz arar gibi

yeşilde mavi yok oysa, sarı hiç yok!
beni düşünmüşsün saçlarını akordeonlarla tarar gibi

küçücük bir kız gibi
küçücük bir delikanlı gibi
küçük bir yaradaki büyük bir kabuk gibi
büyük bir yaradaki küçük bir kabuk gibi
kanar gibi, kanatır gibi, birlikte kanar gibi beni düşünmüşsün!

ecel olur gelirim sana artık adressiz bir zarf gibi
zarfı yalayıp kapatırken dudaklarımı kağıtla keser gibi
çünkü ben orda celladım, biraz katil
seri haldeyim sana, paralel haldeyim
bütün suçlar üstüme yıkıldı, hataların altında kaldım
hayatım hayatına düşüp patlamayan
hayali bir bomba gibi!"

* Küçük İskender



28 Eylül 2010 Salı


Ve belki de en çok bu yüzden sevdim seni.
Kendi ısımla yandığımda, beni üşüten yanlarınca...

...

Bu yazıyı taslaklarda unutmuşum, ne garip şimdi etiket kısmında bile sana dair bir şeylerin olması gereksiz geliyor gözüme.
Sanırım asıl mesele;
"İlk sıçrama yerini bildiğimiz topun, ikinci sıçramadaki yerini sezebilmektir."

* Robert Cohen