3 Aralık 2010 Cuma

Top yukarı çıktığında, o an istediğin renk olmakta bıktım anlıyor musun?


İstediğim ne mi?
Yüzünün kıvrımlarına mandallanmak bazen..
Bazen kendimi kandıracak, sorgulatacak vakit bulamamak..
"Ağlayan çayır" ı sil baştan izlemek seninle..
Müziğinde kendini kaybetmek..

Lütfen duy istiyorum sesimi!
Gözlerim gidişine değil, gelişine anlamlar yağdırsın..


Ben hep oradaydım!

Sen başkalarıylayken,
Sırnaşırken,
Saçmalarken,
Yalancı gülümseyişlerini takınmışken,
Gecelerine beni sığdırmışken,
Aşık olduğun kadın başkasını seçmişken,
Tercih ederken,
Ve tercih edilirken,
Amaçlarındaki araçlarını kullanırken,
Başka kadınları koluna takıp yanıma gelmişken...

Ben hep oradaydım...!

Belkide;
"İşte bu yüzden"

Güneş oldu aşkın adı,
Akdeniz oldu...

Sonrasında ise;

Kör oldu adam...
Kor oldu kadın...


Bir isyan masalı bu, İstanbulda başlamış.

Ne eski zamanların düşesi olabildim...
Ne de senin düş eşin...

Ben ne zaman seni düşünerek uykuya dalsam, hep bir yanım eksik kalkıyorum.
Beni düşlerimden uyandırma!
Henüz gerçekliğine uyanmaya hazır değilim.


2 Aralık 2010 Perşembe


Cümleler biriktiriyorum sana...
İçlerinde tekil şahıslar olan, ama "O" yu uzak tutan..
İki özne ve bir yüklemden oluşan...



1 Aralık 2010 Çarşamba


Sen, kasıklarımın tamlamasıydın!
Ve seni tanıdığım andan itibaren tüm dil bilgisi kurallarım yıkılmıştı...



30 Kasım 2010 Salı

Tüm misketlerimi teninin çukurlarında kaybettim.
Lütfen bulmadan gönderme.

Masalların mutlu sonla bitmediğini, kafama düşen o üç elma ile anladım.
Aklımı mı kaçırdım, yoksa aklım başıma mı geldi bilemedim..

Bir gün kapanan kapıları açmaya cesaret bulduğunda ben o evde seni bekliyor olacağım, ama sen hiç bilmeyeceksin diye başladı hikayede ki kız bu seferki mektubuna.
Yalnızdı, ama bu eskisi kadar koymuyordu. Anlamını bulduğu ve yazılarla anlamlandırdığı bir hayat kurmuştu yeniden kendine.
Kız geriye bakıp düşündüğünde istemişti ki "evet ben kendi başıma da mutluyum ama bu mutluluğu, seninle de paylaşmak istiyorum" Ama erkek duymak istememişti bu mesajı. O suskunların kahramanlarını oynuyordu her zaman.
Onu mutlu görmek adına yaptığı tüm girişimler sonuçsuz kalmıştı. Her ne kadar vazgeçmeyeceğim senden dese de kız, sonuçsuzlandırılamayan her şey; üzerine alınganlık olarak yapışmıştı. Keşke biraz daha cesaretli olsaydı adam, böyle suskun kalmasaydı.
"bitti..." dedi yaşanmamışlıkların üzerine nokta koymanın zamanı geldiğine inanan kız.
"Sen hiç bilmezdin de, senin yanından ayrılıp eve dönmek çok koyardı aslında. Yanında rahattım ben, huzurlu, hep yanında olayım isterdim. O dizlerde uyumak, sana sokulmak isterdim. Söylediğin ya da yazdığın her sözcükten ben çıkmak isterdim" Olmadı. Başlamadan tükettik. Şimdi tekrar eve dönüş zamanı, kapanan kapılara dokunmama zamanı... Şimdi yine bitmelerin ve yeni başlangıçların zamanı...
Başladığı mektubu zarfa koydu, zaten üzerinde adresi yoktu, alışkındı buna kız. Hiçbir zaman göndermemişti yazdıklarını. Ve mektuptan aklında kalan bir paragrafın, üzerinden geçti tekrardan.
"Yenilmiş bir ordu gibi kaçıyorsam senden, dudaklarının karşısında kaçıyorsam bağışla... Bir yangını başlatacak kibrit olmaktan korkuyorum..."
Duraksadı ve düşündü... "Asıl sorun nerede biliyormusun çözümünü bildiğin bir seyin kuruntularını yasamak" dedi hafif bir sesle aynadaki aksini görüp seslenen kız. Sadece adamın tepkisinden korkuyordu artık. Sustu... Usulca pencereden dışarısını izledi. "Keşke" dedi, "Keşke sonunu her ikimizde bilsekte bu aşkın, yine de yaşasaydık"
Yaşan(a)mayan şeylerden tüm yaşamı boyunca nefret ederek...
Ne garip, her iki şekilde de gözümden düşebildin...
Sahi sen nasıl bir katilsin?
Bedenimde öldürdüğün çocuklarına bakıp duruyorsun!


Oysa sana dair tüm matematik işlemlerinde, küçücük bir kesirden ileriye gidemedim ben.


29 Kasım 2010 Pazartesi


"Halbuki her birimiz dokuzuncu kattan düşüyoruz.
Kimimiz üç saniyede, kimimiz yüz senede.
Bu kadar basit"

*M. Menteş

27 Kasım 2010 Cumartesi

çok sevdiğiniz birilerini hayatınızdan çıkartmak istediğinizde çöpe atmazsınız bazen. Gözden uzağa koyarsınız gözüm görmezse kalanları, daha çabuk unuturum dersiniz. Tüm görüş & duyuş alanlarınızdan kaldırırsınız var olan herşeyi... Aslında yokluğudur kaldırdığınızda, farketmezsiniz.

'belki' denir işte o zamanın adına. Bir gün mü, bir ay mı sürecek bilmezsiniz çünkü. Belkidir adı her anın.

25 Kasım 2010 Perşembe



Uzun teneffüste
gri okul bahçesindeki
siyah beyaz koşuşturmanın
tam ortasındayım.
ve sen aşılı kolumsun...


*Ebru Cündübeyoğlu

 




24 Kasım 2010 Çarşamba

Onu tanımasaydım, belki bu kadar kadın hissedemezdim kendimi!

23 Kasım 2010 Salı


 
Gelecek olana,
yani sana...!
 
"Kirpiklerimin tenine, terine değmesi" demek olsun hayat!
Önce hayallerim sana gebe kalsın, sonra bedenim...

Lütfen bana çok geç kalma...