30 Aralık 2010 Perşembe


Bir damla yaştı alt tarafı...
Kahretsin, o da gözümün ucunda kaldı.


"Uzağıma düştün.
Bu defa farklıydı, hissetmiştim.
Yalnız bedenini değil, ruhunu da paylaşmaya başlamıştın bir başka kadınla...

Sonra sevmek yavaş yavaş kayışını izlemek oldu avuçlarımdan...
Seni sevmek, sen sabaha karsı uyuduğumu sanarak yanımdan kalkıp bir başka yürekle telefonda özlem giderirken, içimde kopan fırtınaları susturmaya çalışmak oldu sessizce...
Habersizce kapını çaldığım o gün, kapında kalıp, içeri girememek oldu...

O güne kadar hiç olmazsa bana karşı dürüst olmanla, yasadıklarını benden gizlememenle, yalan söylememenle avunuyordum...
Ama bir başkasını incitmemek, üzmemek için ondan gerçekleri gizlediğini, yalanlarla da olsa onu koruduğunu fark edince bu avuntu da terk etti beni...
Yalanlarını bile kıskanır oldum.

Neden dürüst olmak için beni seçmiştin sanki...
Gerçeğin acımasız zindanlarında neden beni kilitli bırakmıştın...
Ne çok düşündüm bu soruların cevaplarını...
Ne çok sorguladım kendimi, nerede hata yaptığımı, neyi eksik bıraktığımı...

Kadınca oyunlardan haberim olmadı hiçbir zaman.
Seçtiğin yasam biçiminden koparmak, seni soluksuz bırakmak demekti benim için.
Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi?
Acaba istediğin bu muydu? Seni yanlış mi tanımıştım?
Bana hep, ne kadar asil bir yüreğim olduğunu söyler dururdun...

İsyanım, kalbimin ezilmiş parçalarının üstünü örtüp, sessizce çekip kapını çıkmak olurdu en fazla... Yalnız kalmak istediğini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder, çıkıp giderdim..."

 * Cezmi Ersöz / Şizofren Aşka Mektup...

Senin gemilerin kağıttanmış sevgili!
  Benim ülkeme olmayanları getirecekken, hepsini okyanuslara yem yapmışsın!
Karton dümenler, suda eriyen kelimeler...
Arta kalan hiçbir şey yok bu dünyada...


""Nerdeyse yaşayacaktın" dır şiirin adı...
Neredeyse...
Oysa ölür gibi olmak değiştirmez hiçbirşeyi ölmek değiştirir. 

Senin bu yazdığın cümle çok incitiyor beni, bir daha.
Belki de her bıçak kendi kınında ne dersin"




"Ciğerlerime sakladım seni!
Pantolonunu, tişörtünü, çoraplarını yaraladım ellerimle.
Üşümemen içinde üstüne ördündüm bir yorgan gibi..."

* Rahman Yıldız

28 Aralık 2010 Salı

Birinin Kadını Olmak


Başka hiç kimse tarafından dokunulmamak, konuşulmamak, bakılmamak hatta!
Biraz korunmak, biraz şımarmak...
Bir kaç çeşit yemek yapmak, İstiklal caddesinde sıkı sıkı elini tutmak, belki film izlemek ama mutlaka çekirdek çitlemek, bi yerlerde çay içmek, Pazar sabahı kahvaltısı etmek uzun uzun, sahilde yürüyüş yapmak gibi küçük ama zor heveslerim var!

Neden mi?
Herkesin eli tutulmaz,
herkesle film seyredilmez,
herkesle çekirdek çitlenmez,
herkesin kadını olunmaz da o yüzden!

İçinden gelmeli...
Hücrelerine kadar hissetmeli, dna"larına kadar bilmeli insan!
Düşünerek emin olunmaz, bir anda ya olunur ya olunmaz.
Bir de şu yakın geçmiş duvarları olmasa, kafa da hiç karışmaz ya, olsun!
Oysa bazen tek bir söze ya da bir bakışa yıkılır bütün duvarlar...
Kek yapmayı da öğrenmek lazım aslında bi ara!

Sabahları uyandığımda "günaydın sevgilim" mesajları görmek istiyorum telefonumda. Gün içinde özlediğim birisi olsun istiyorum. Özlemek istiyorum birini. Çok özlersem dayanamayıp gidip sarılmak istiyorum. Dayanamamak istiyorum!

Çalışırken, düşünmek istiyorum sonra onu! Aklımda olduğu için gülümsemek istiyorum ara ara... Gülümsediğim için daha çok çalışmak...

Birini sevmek istiyorum; hiç kimseyi sevmediğim gibi, biri sevsin istiyorum beni, hiç sevilmediğim gibi...
Biri o kadar çok sevsin ki beni, hatalarımı da sevsin istiyorum!
O kadar çok sevsin ki; hata yapmaktan ödüm kopsun!

Kıskansın istiyorum biri beni! Sorsun istiyorum "neredesin" diye, "Hımm kim aradı bakayım" diye! Ben sormam ama, korkmasın. O sorsun!

"Biliyo musun ne oldu?" ile başlayan heyecanlı cümlelerimin sonuna kadar tahammül etsin istiyorum biri bana. Mutlaka ipe sapa gelmez bir şey olmuştur ama dinlesin sonuna kadar. Ya bi yavru kedi macerası ya da işte ona benzer bir şeyler olmuştur. Ben de her seferinde sanki bahçeyi kazmışımda hazine bulmuşum gibi heyecanla ve öneminin üzerine basa basa anlatırım ya, dinlesin işte. "Ya, evet, çok mühim bir şeyler olmuş" falan desin bi de sonunda...

Şimdi ben istesem İstiklal caddesinde birinin elini tutup gezemem mi?
İstesem benimle birlikte çekirdek çitleyip aynı anda film seyretmeyi de başarabilecek birini bulamam mı bi arasam?
Şimdi ben yalnız olmak istemesem, yalnız olur ve bunları da yazıyor olurmuydum?
Hiç sanmam!
Birinin elini tutmakla, birinin elini, sıkı sıkı tutmak arasında çok fark var!
Ya tutarsın ya da tutmazsın ya da, tutmuş gibi yaparsın işte.
Ben yapmam!
Bunu zaten bilirsin.
Kimin elini tutacağını yani.
Deneyerek bulmazsın.
Sadece bilirsin.
Bilmek!
Açıklaması yok.

Ve ben elini sıkı sıkı tutmayacağımı bildiğim hiç kimseyle İstiklal caddesine gitmeyeceğim!
Heyecanla ve özene bezene olmadıktan sonra kimseye yemek yapmayacağım!
Repliklerin bir anlamı yoksa, kimseyle film seyretmeyeceğim.
Zaten çekirdeği unutsun bile, asla olmaz!
Birinin kadını olmak istiyor canım; biraz korunmak, biraz şımarmak...
Çekirdek mutlaka olsun


* Yasemin Pulat

24 Aralık 2010 Cuma


İkili ilişkilerin, iki yüzlü davranışları gibiydi herşey.

Belkide,
"İşte bu yüzden"

23 Aralık 2010 Perşembe

Bırak yokluğunu isimlendirmeyi, varlığımızı bile isimlendiremedik biz seninle!

Ay yerine sana tutuldum.
Tutuştum en ufak bakışınla.
Yanıklarıma merhem olur musun?


22 Aralık 2010 Çarşamba


Denizin üzerinde hiç sektiremeğim, taşım...
Daha sevincini yaşayamadan, içime oturuşunu daha nasıl anlatayım.

"Saçlarında pembe bir panjur saklıyorsun bilmeden. Bunu az önce saçlarını koklarken fark ettim."

* Rahman Yıldız
Hani çektiğim acıdan bir nebzede olsa kurtulmak istercesine, kesmek istediğim saçımsın...
Ama sana kıyamıyorum.
Lanet olsun!


Sen...
Suskunluklarımı tamamlayan bir döngüydün.
Aslında biliyordum, içindeki kül edici ateş yüzünden ağır bir maskenin ardına saklandığını.
Biliyordum bütün bu kimliklerinden sıyrıldığında ve çıkardığında maskelerini, anımsadığın yüzden hoşnut olmadığını.
Ama hayrandım işte sana, sözcüklerinle beni sımsıkı sarışına.
Bazı anlar öylesine kendin oluyordun ki, işte diyordum sonunda keşfetti kendini.
Ateşi ile kendini yakmadan, hükmedebildi.


"Haricen kullanılır" ibaresi taşıyan bir ilaç gibiydin.
Yapacaklarını, bende bırakacaklarını hiç umursamadan tenime işlemeni bekledim önce. 
Sonra sızılarımı dindirmeni hissettim adım adım.
Kendimi senin akışına bırakırken, kapıldığımdan daha çok derinlere batacağımı bilemedim.
Belkide psikolojik olarak etkine, tepki vermeye baştan yeminliyim sevgilim...

21 Aralık 2010 Salı

Ağzım, yüzüm bu kadar siyahken, beni teninle ağartır mısın?


Çünkü; tüm öznelerim, özlemlerim olurdu...
Çünkü, ben her zaman yalnızlık kokan adamlara aşık olurdum...

Vatanım saydığım teninden, sürgün edilmiş bir kadınım artık...
Bayramın olsun...

Beynimdeki Ur' a


Bu nasıl birşeydi biliyor musun?
"ah" gibiydin, öyle düştün yüreğime...
:(

20 Aralık 2010 Pazartesi

Allah' tan tek dileğim;
dilerim,
ölene dek boğazında düğümlenirim!!!

"Bir ateistin her düşüşünde -Allah- dediği gibi sayıklıyorsun ismimi.. Biliyorum"

demiş ya Küçük İskender! 
Seninkide o hesap, biliyorum...