16 Şubat 2011 Çarşamba

Gittikçe artarken sesim, çığlıklarım daha şiddetli olabiliyormuş.


15 Şubat 2011 Salı

"Sen keseri yanlışlıkla eline vuran ama bir yandan da bana işi öğreten marangozumsun benim.
Eli gözü yara yara öğreneceğiz doğru çivi nasıl çakılacağını."

demişti bir gün.
Ne çok yarık oluştu tenimde, birden kesip atarken ne çok yarık oluşturmuştum belki teninde!
Ne garip, ne yazık..
İkimizde sağlam çıkamadık bu hengameden!

Yavaş yavaş ölmemi istiyordu.
Bu yüzden artık onun ismini "rutubet" koydum.
Öyle soğuk, yoğun ve sarsıcıydı..
O kim miydi?
 Hayattı elbette!

Şu aralar beni ısıtmaya yetmiyor kuvveti...

Şu an ki insanlara bakışım;
bir narsistin, bir başka narsisti görünce hissettikleri gibi...

Çok da lazım değil hani der gibi...


"Kanın değil ki ellerimdeki,
Tutamadığın ve geri ödenmemiş sözlerinin yası var ellerimde...
Ellerimde anlık incinmeler, beklentiler, sen kokan yarınlar var.
Başka bir şey değil..."

Yazmışım zamanın birinde, şimdi hepsi ne kadar yavan geliyor.
Ellerimde şu aralar; giderek uçup giden amaçlarımın izi var.
Soğukkkanlılığın umursamaz yönü var.
Güç diye kendimi avuttuğum vicdansızlık var.
Sonunda ellerimde ne kalacak bilmiyorum.
Umutsuz değilim elbette.
Ama kimsenin hiçbirşeyine minnet etmeyen benliğim ne kadar ileri gidecek merak ediyorum?

Umursamazlığı bazen bir savunma kalkanı, bazen ise bir silah olarak kullandığımda anlamalıydım!
Bazı şeylerin değişmeye başladığını..

13 Şubat 2011 Pazar


"Tüm binayı yıkman gerekiyorsa yık. Ama o yanlış yerleştirilmiş tuğlalara bakıp, iç geçirme asla" dedim.
Geçmişte yaptığım hayatı anımsayarak...
Haklıydım..

7 Şubat 2011 Pazartesi


Hıı bir de o gökten düşen üç elma, kimsenin aklını başına getirmedi.
Kafamıza düşeceğine götümüze girseydi, "mutlu son" diye meleniyor olmazdık.


"Su izlerinde yazdiklarini okudum.Biliyor musun bu seni olgunlastiran sevgi olmus.Bir insan sadece sevgine dahi asik olabilir" dedi.

Dudağımın kenarındaki küçük, buruk bir gülümsemeyle sustum!
Bazen...

 

4 Şubat 2011 Cuma


Büyüdüm..
Kendi hayatımı avucumun içinde tutabildimde, bir halterci gibi dünyaları kaldıramadım iki elimle.
Yetemedi kuvvetim..
Bunun için fazla inceydi bileklerim...

Büyüdüm...
Kendimi herkeslerden büyük gördüm..
Allah işte, sere serpe yere yapıştırdı bir gün burnumu.
Kendime küstüm.
Nefret etim, suçladım, büyüdükçe küçülttüm.

Büyüdüm...
Hayat işte, dünya üzerindeki her şey evvelde kalırmış...
Zaman içinde kimse yaralarıma dokundurtmadım.
Kendi yaralarımı sarmayı öğrendim.
Bir tarafım kendine aşıkken, diğer tarafım ret etti tüm güzellikleri.
Bir tarafım hep küskün bir çocuk kaldı.

2 Şubat 2011 Çarşamba


Ben sana, sevgine inandırılmak istemedimki.
Sen tuttun, beni kendine zorla ilikledin.
İki yakanı bi araya getirecek kadın sandın beni.
Oysa sen istanbul gibiydin..
Boğazlarını birleştiren köprülerle tutunuyordun hayata.

...

1 Şubat 2011 Salı

"Gülüşün... Avuçlarıma kaderimi çiziyor"

Gülüşün bana geçmişimi hatırlatıyor..
Çocukluğumun en güzel zamanlarında annem oluyorsun, saçımı okşayan..
Babam kokuyorsun..
Ve abim oluyorsun.. İlk sigaram, ik sinemam, ilk sevgilim..
Ve ablam oluyorsun, ilk boyamı satın alan..

"Sevgilim dedim ya; gülüşün, avuçlarıma kaderimi çiziyor"

Yolum yoluna çıksın diye bu avuç açmalarım.
Kader alnımdan önce ellerime çizilmiş.
Parmak izlerimi bırakıyorum gelişine.
Hani olur ya; ardımda kalsan bile kürkçü dükkanını kolay bulasın diye... 



Uykularımın içine işliyorsun şu günlerde.
Gel git saatlerindeyim.
Bana fazla yaklaşma!

Umuda eşlik eden bir ateş böceği daha öldü geçen aylarda...
Başım sağolsun..
Günahları ise senin boynuna yağlı urgan olarak sarılsın...

31 Ocak 2011 Pazartesi


İstediğim; sıradan bir gün gidişini izlemek belki...
Geleceğini bilerek...

Bana üç harfli bir kelime sorsalardı:
"Kal" derdim...

30 Ocak 2011 Pazar


Nokta atışlarının en isabetli yeriydim.

Belkide;
"işte bu yüzden"

25 Ocak 2011 Salı


Süreceğiniz hiçbir ilaç "pan" olamaz zehrime. Bu nedenle çok da uğraşmamalısınız bence!!

Şu aralar istediğim;
Canımın acıması pahasına can acıtmak..
Belki karakalem çalışmalarım gibi verdiğim emeklerimi, yırtıp atmak en dip köşeye...
Bir daha el sürmemek, yakmak, yok etmek, geride hiçbir kül bırakmamak..

Hayatımda her daim hep ince düşünen ve kimseyi kırmak istemeyen, hep şans veren bir insan oldum. İçimdeki sevilme kaygısı yüzünden, benden kimsenin uzaklaşmasına izin vermedim, veremedim. İyi niyetle yaptıklarımın beni saf olarak göstermesine müsaade ettim. Ama bir tek şeyi hiç içim sızlamadan yapmasını bildim. Bir şeyi prensip olarak gördüysem bunu asla değiştirmedim. Asla sözümden dönmedim.

Kimse bilmedi.
Ben hiç pişmanlık duymadan, canımın acıması pahasına can acıtmayı çok güzel beceririm.

Kimse bilmedi, bu kimsenin bilmediğini anlamasını da beklemiyorum elbette. Ben sırf onların sesini duymamak adına 5 gün boyunca kızımı aramayan bir anneyim.Ve ömrümce prensip olarak saydıklarımı, her şeyin ötesinde tutmasını bildim. Onlarla muhattap olmaktansa, "kızım için bile olsa" bir şeylerine minnet etmektense, bundan mahrum bırakırım kendimi daha iyi.

1 aylık bir zaman diliminde iki kişi canımı çok kötü yaktı. Buna şükür elbette. Bundan asla şikayet etmiyorum. Ama onları da affetmiyorum. Şimdi onların canlarının acımalarını seyrediyorum. Yürekten dilediğim bir duanın ahı tutmuş gibi.. Ama yetmiyor. Beni bu derece sızlattıkları, bu derece ah ettirdikleri, bu kadar umursamaz olmama izin verdikleri için; her şey için bedel ödesinler istiyorum. İnşallah bu konuda ki ahım, gölgem, nefesim, gülümsemem yaşadıkları müddetçe onları takip etsin.

Şimdi çekilebilirsiniz. 


Bazen insan geç dahil olur, erken başlanmış bir hikayeye. 
Bazen de tam tersi olur ya erken girersin geç kalınmış o hikayeye.