- “Kendimde seni, sende kendimi görmek… Aynı şeyleri aynı yaşlarda öğrendiğimizi, öğrenmek…
Ne kadar sen gibiyim değil mi? Bir de ben hiçte senin söylediğin gibi değilim! Ancak senin gibiyim!..”
…
-“Şu aralar içinde bulunduğum halden dolayı, kendime bile yabancı geliyorum. Bir daha asla eskisi gibi olmayacağımı içten içe bilmem de cabası.
Hevesimin son kıyısında parmak uçlarımda durup, bir ileri bir geri sallanıyorum sanki. Çevremde insanlar olsun istiyorum. Ama saçma muhabbetlerini dinlerken, avaz avaz bir durun, bir susun diye bağırmayı istememek istiyorum.
Ve kimsenin sakat bacaklarına sarılmadan yürümek… Tiksiniyorum biliyor musun. Kimsenin bana dokunmasını, gülümsemesini, beni sevmesini istemiyorum. Yaralarıma dokunmasın, uzak kalsın böyle. Kimseyi sevmek de istemiyorum. Hevessizim. Kaybettiğim bu oldu. Kendime yabancıyım bu günlerde.Hala kabullenemiyorum yeni halimi.
Öyle işte..
* Öğreneceği şeyleri kabullenemezse diye korkan kız…”
…
-“Evrensel kanunların varlığını sorgulayan ya da inanılmaz gelen tesadüflere örnek arayan birileri olduğunda artık seni göstereceğim.
Diyeceğim ki bu kız benim için beş dakikalık biri daha fazlası değil. En fazla bir çay içilecek biri!..
Bu kız benim suratıma tokatlar indiren biri, yazmayı bırakmamın sebebi olacak olan kişi belkide diyeceğim. Ve biliyor musun bunun için seni kimse suçlamayacak.
Yaraların, tek başına duruşun, gidip gelen kararların ve hepsinden önemlisi kendine yabancılaşman konusunda söyleyecek çok şeyim var. Ama biliyor musun? Hiç gerek yok!
…ki sen zaten hepsini biliyor olacaksın.
Bunca konuşan varken söz verir misin benimle aynı şeylere susacağına? Ve en önemlisi benim samimiyetime inanacağına?…”
…
-“ben şu an kimsenin samimiyetine inanmak istemiyorum. Bu sen olsan dahi. Bir gun gelecek inanmaya hazır hissedeceğim belki. Ama şimdi değil. Yalnız biliyor musun? Seninle susabileceğimi biliyorum. Bu farkındalık nasıl oluyor bilmiyorum, ama sanki sen önüme iki yol koysan, ben senin içinden geçen yolu kendim seçeceğimi biliyormuşum gibi. ”
Dedim…
Onu ilk gördüğümde ilk kez gezmeye İstanbul'a gelmiştim yakın bir arkadaşımla. B’ nin tanıdığı Blogger lardan biriydi. 5 dakika uğrayıp kacacakti. :) ama biz 3 gün beraber gezdik ve dolaştık. (Sonraki 2 yıl boyunca her İstanbul gezimde vazgeçilmezim oldu.)
5 dakikalık bir çay iciminde, kendimizi birbirimizin içinde gördük. Bu garip hissi tarif etmem mümkün değil. Sanki kendimi, kardeşimi, babamı, kaybedip kazandıklarımı, cennetimi onun içinde gördüm. Bizim birbirimize ayna olmamız için 5 dakika yetmisti.
Onunla çok mutlu olabilirdim. İşte… aramızda bir çok ama vardı. En yakin arkadaslarimdan birisi ondan hoşlanıyordu. (Ve ben onun benim bir şekilde kaderim olduğunu, ilk gördüğümde biliyordum.) Bir yıl sonra arkadaşım onu unuttu. Ama bu defa ben tabularima yenik düşüp ailesinin beni istemeyebilecegini düşünüp, tek basima karar aldım ve ondan uzaklaştım. Hep hayatimda biri varmış izlenimi yarattım. Biz birbirimize geç kalmışlık hissinden hiç kurtulamadık. O hazırken ben degildim. Ben hazırken onun evleneceğini öğrendim.
İlk mektup arkadaşıma
Galata kulesine ilk ve tek çıktığım adama selam olsun.
#sevdigimkonusmalar
2 Ocak 2018 Salı
24 Şubat 2015 Salı
27 Şubat 2014 Perşembe
MEKTUPLAR / GELECEK OLANA
Onlarca kelime uladım bir diğerine. Biriktirdim, türettim, tükettim. Tıpkı hayatlarımıza giren insanlar gibi...
Sana da öyle gelmiyor mu? Sanki dünyada var olan her şey, ölümüne hazırlık olsun diye yaşatılıyor. Bu sırf sistemin bize sunduğu yada çağımızın "tüketim toplumu" olarak adlandırılmasının ötesinde bir ifade sanki...
Önceden yaşlıların ne kadar huysuz olduklarına şaşırırdım. Bu tıpkı annelerimizin "anne olunca anlarsın" sözü gibiydi. Eveveyn olunca anlıyordun. Tahammül sınırının o üst eşiği bir kez aşılınca, giderek huysuzlaşıyoruz yaşımıza başımıza bakmadan, değil mi? Gözlerimiz neden insanlara bu kadar körleşiyor dersin? Her birimizin ödediği bedel diğerlerinin en büyüğü, hep bir sınanma ve kurban halleri...
Ben seninle tüm bunlardan fazlası olmak istiyorum. Yaşadığımı hissetmeyi, keşfedecek yerleri görmeyi, okunacak kitapları okumayı istiyorum. Ben seninle aynı kitap - olay - ev - davranış - kelime üzerine dakikalarca sohbet edebilmek istiyorum.
Sende biliyorsundur: dünyadaki her kadın - erkek bedenimizi uyarabilir. Ama ben, beynimi uyarmanı istiyorum...
Seninle ilgili sana özel bir şeyler var bu dünyada. Tepkilerini merak ediyorum. Kelimelerinin ağzından çıkarken ki vurgularını, sınırlarını, hırslandığın ve konuşmaktan keyif aldığın konuları. hatta sarhoş olduğundaki sözcüklerini yuvarlayışını bilmek istiyorum.
Bunca zaman geçti...
Kendime ve başka insanlara bir şeyler katabilmek amacıyla sosyoloji okudum.
Beklediğim tam olarak neydi bilmiyorum. Ama vakti saati gelince hayatıma gireceğine inandım. Bir şekilde öngörülemez ve vazgeçilemez şekilde geleceğin günü bekledim.
Diğer insanlardan çok da farklı beklentilerim yok aslında. Hatta bir parça daha az bile diyebilirim. Senden verebilebileceğinden daha fazlasını istemiyorum ben. Zaman mıdır, yaşanmışlıklar mıdır, adını tam çıkartamıyorum ama beklentilerimizi küçültmeyi öğreniyoruz gün geçtikçe.
Adın alnımın tam ortasına bağdaş kursun istiyorum. Aynı sofrayı bölüşmek, cümlelerini tamamlamak, Sana sevdiğim kitaplardan metinler okumak istiyorum.
Senin elimi tutacağın,
senin nefesimi hissedeceğin,
senin yürüyeceğin yollarda başka adamlar yürümesin.
senin nefesimi hissedeceğin,
senin yürüyeceğin yollarda başka adamlar yürümesin.
Bilmelisin ki, koynunda yarınlarım var!
18 Ocak 2014 Cumartesi
5 Aralık 2013 Perşembe
"Bir Elif gibi yalnızım..Ne esrem var, ne ötrem..Ne beni durduran bir cezmim,Ne de bana ben katan bir şeddem var..Ne elimi tutan bir harf, ne anlam katan bir harekem..
Kalakaldım sayfalar arasında..
Bir okuyan bekledim, bir hifz eden belki..
Gölgesini istedim bir dostun med gibi..
Sızım Elif sızısı.."
demiş bir gün Şems...
9 Kasım 2013 Cumartesi
6 Kasım 2013 Çarşamba
24 Eylül 2013 Salı
27 Haziran 2013 Perşembe
26 Haziran 2013 Çarşamba
25 Haziran 2013 Salı
29 Mayıs 2013 Çarşamba
“Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnızca bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç bir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzeye erişmek o denli kolay ki… Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. İçgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz.”
* Tezer Özlü
24 Mayıs 2013 Cuma
23 Mayıs 2013 Perşembe
Miladım..!
Zamana uyum sağlamış,
Kırmızı ışıkta birbirini bekleyen iki insanız biz.
Senin içinde bir sürü sokaklar var..
Bir çok insanın fark etmeden geçip gittiği yerlere, benim seviniyorum..
Yokluğunda vatanına hasret insanlara dönüşüyorum
Öyle özlüyorum ki, bir görsem eğilip öpeceğim sanki tenini..
Seni düşündükçe eski şehir mahallelerine benziyorsun zihnimde.
Eski evimizi andırıyor her bir boşluğun..
Dudaklarına bakıyorum..
İnce ve uzun…
Bakarken kayboluyorum..
Bil ki benim için, koynunda uykular saklıyorsun bilmeden.
Boynun huzur..
Rüyalar görüyorum.
Boynun tutku sarmaşığı..
Gözbebeğime saklan sevdiğim.
Kirpiklerimde sana özenim.
Gel..
Adam!
Uyuma!
Taşırmadan usul usul çizmek istiyorum seni hücrelerime..
Bu gece bizim olsun..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)