Biliyor musun?
30 Eylül 2009 Çarşamba
Erkekler ilişkinin başında uçaklara benziyorlar aslında. Tüm hızları ile tam gaz belirtilen hedefe hemen ulaşmak için uçuşa geçiyorlar. Tabiki uçuş esnasında tüm servis, konfor, battaniye, yastık, yorgan ve içecek hizmeti kusursuz veriliyor onlar tarafından. Bonus gibi bu bir tür.
Ama o hedeflenen süre geçtikten sonra erkek aynı hızla havada gidememeye başlıyor, ya benzin sıkıntısı çekiyor, ya da bir kuş! sürüsü (bu tek kuş da olabiliyor) uçağın motoruna! Takılıyor. Arada uçak beklenmeyen dış etkenlerden ve beklenen sorunlardan kaynaklı türbülansa giriyor…
Sonuç ise o son sürat havalanıp size kusursuz hizmet sunan, kendini beğendirme çabasında ki uçak; irtifa kaybediyor.
Yazık!
Sonrada kadın doyumsuz diyorlar… Hiç demiyorlar ki bunu ona alıştıran benim diye…
29 Eylül 2009 Salı
28 Eylül 2009 Pazartesi
26 Eylül 2009 Cumartesi
25 Eylül 2009 Cuma
24 Eylül 2009 Perşembe
23 Eylül 2009 Çarşamba
22 Eylül 2009 Salı
20 Eylül 2009 Pazar
19 Eylül 2009 Cumartesi
18 Eylül 2009 Cuma
17 Eylül 2009 Perşembe
16 Eylül 2009 Çarşamba
15 Eylül 2009 Salı
14 Eylül 2009 Pazartesi
Gel,
Desem.
Gelsen,
Sana dokunmak için
Bahane aramasam
Sokulsam usulca boynuna
Sende şaşırmasan
Kollarını dolasan
Sanki hep orada olmaları gerekmiş gibi
Ben gülümsesem
sen huzur bulsan
Sonra olsa...
Ben korkmasam
Sen dokunsan
Uzatsam ellerimi
Uzansam
Aradığın neyse,
Herneyse birlikte bulsak
Bizde kaybolsak
Saçlarım dağılsa
Sen saçlarımı toplasan tek elinle
Ben gözlerine baksam sonra
Konuşmasak
Desem
Gelsen
Gel sen
Biliyorum...
Gel(nokta)
13 Eylül 2009 Pazar
Sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
Naif yönlerimizin keşfedilmesi,
Cesaretsizliğimizin anlaşılması,
Korkularımızın paylaşılması,
Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti...
Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. Ve ne kadar güçlu korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden, el değmeden,sevgimizi göstermeden.
Deniz minareleri, midyeler,
kirpiler ve kaplumbağalar gibi..
Sahi koruyor mu bizi çatlamamış bu sert kabuk? Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
Hissettiklerimizi golgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak,
Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?
Belki en hoyrat yurek bile ateşböceğinin
O uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz.
Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi, Korkaklığım, sevgi isteğimi En insani yönlerimikayıtsızca sunabilsem,
Bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
Bir kuş gibi uçacağım özgürce.
Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
O da çözülecek belki,
Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.
Oysa bir görebilsek bunu.
Kalmadı böyle insanlar demesek.
Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. Kırılmaktan korkmasak. Yaralansak... Ne olur bir darbe daha alsak? Yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu. Denesek, risk alsak, yanılsak...
Fark etmez.
Tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
Ve kucaklaşsak yeniden, tıpkı eskisi gibi.
Ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi.
O zaman fark edeceğiz.
Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
Neler biriktirdiğimizi,
Kaybolan değerlerimizi ne kadar özledigimizi.
Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
Vakit az, paylaşmak, sarılmak için
Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.
Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
Sevgiye çok ihtiyacımız var.
Ufukta kara bir kış görünüyor.
Ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
Kırın o sert kabuklarınızı.
Kurtulun bu yükten.
Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi..?
RABİNDRANATH TAGORE