26 Ekim 2010 Salı


Hani bazen çok geçtir ya..  
Hani hevesler tükenmiştir..
Havada asılı kalan o dilekler buhar olmuştur ya..
Necip Fazıl çıkar bir kitap sayfasından "gelme artık neye yarar" der ya..
Artık söylenecek hiç samimi söze inanasın gelmez ya..

İşte kendimde bunu anladığım andan nefret ediyorum.

Hala insan kalan yerlerim acıyor şu an...



Her defasında;
Eğer içine girersem, boğulurum sanıp korkuyorum.

Girmezsem, bakarken doyamamaktan...


Biliyorum söylemene bile gerek yok; hayali bile güzeldi.
Zaten olması gereken, akıllarda güzel kalması değilmiydi...!

25 Ekim 2010 Pazartesi


"Çiçeğim" dedin ya bana; aklımdan geçenleri keşke bilebilseydin..
 ...
"Canım sevdiğim, çiçeğim, aşkım. Keşke diyemiyeceğim kadar uzağım artık... 
Oysa o kadar ısıtmak istedim ki nefesimle sırtını. Keşke yüreğine en güzel aşk şarkılarını fısıldayabilseydim. Yapamadım aşkım, kelimelerden utandım. Ellerim ellerini sevdi çiçeğim, dudaklarım koynunu, gözlerim yüreğini. O güzel, içinde güneş saklı yüreğini…"


* Nefes filminden bir alıntı

Biliyorum biteceksin..
Ve benim adına "aşk" dediğim, o saç diplerimi bile terleten "şey" bitecek..
Ben donacağım...
Kalıplaşacak cümlelerim..
Yavan ağızlarla konuşacağım insanlığa.
Bütün sırlar sıradanlaşacak..


Ve ben gözünde Tanrılaşmak istemedim.
Sadece ihtiyaç zamanlarında hatırlanıp dua edilen...

24 Ekim 2010 Pazar


Biliyorum bu bir oyun değil.
Ama tutulmayan sözlerin arasında, "aşk" kaç harftir ki, adam asmaca oyununda...!


- "Ne söyleyeceğini dinleyemeyecek misiniz?"
- "Siz hiç aşık olmadınız mı? Dinlersem inanırım!"

* Bir dizide geçen sevdiğim bir diyalog


İnandığın bir kitabı yüksekte tutmak gibi...
Ne zaman bir adama aşık olsam, el üstünde tutmak için tüm gayretimi gösterdikten sonra, onun inançsızlığını farkediyordum.

Ve hayat birazda buydu... 
Kendi beklentilerini başkalarında görememekti hayat.

sen geldin ya bana, kalbimdeki buruşmuş yerler açıldı.

22 Ekim 2010 Cuma


Ben yüksekten sevinçle sana atladığımı sanırken,
Sen suya dönüşüyorsun,
Çakılıyorum!

Kıvrımlarına tüm yolculuklarım..
Tek kişilik yataklı bir vagondayım.

Gelişinle beni kalabalıklaştırır mısın?


21 Ekim 2010 Perşembe


Senin sesinin içinde bir şeyler var...
Masal kaçmış içine sanki..
:)


Ellerine bulaşmasın diye,
Bütün bedelleri ödenmiş acılarımı, 
Arabesk saçlarımda topladım.

Sonra kasıklarına bağladım bileklerimi... 
Kımıldatma!
Daha da bir adım bile, attırma bana!

Ah adam!
En yalın halimle, yanına hükmederken kendimi.
Kokunu başka tenlerde bırakma!
Hala insan kalan yerlerim var.
Acıtma yokluğunla!
İçimden tuttum seni...
Sofrana oturup, yudum yudum yokluk yuttum!

Boğazımda düğümlensen, kalbim acırdı.
Sızlardı burnumun tüm direkleri.

Kendine kundakçı, bir masala inanmak isteyen bir kızdım ben sadece.
Ötesi yok!

"Adını anmak güzeldi,
Dost ağızlarda sana dair cümlelerin
Islatılması...
Adını anmak...
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
Avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...
Biraz gülünç, biraz sitemkar...
Güzeldi...
Adının Türkçedeki yankısı özeldi...

Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı,
Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında...
Denize amors durup, yüzüne
Cepheden bakmak güneşli bir mavilikte....
Güzeldi..

İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak,
Yüzünde
Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi...

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum
Şimdi...
Cümlelerimiz öznesiz...Umursayan yok,
Kanlıca'daki yoğurdu...

Ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir
Aşkın mührüdür artık...


* Yılmaz Erdoğan / Başkalaşan Aşk


"Sen benden uzaklaştıkça; sadece retinamda değil, kalbimden de küçülüyorsun"
diye not düşmüşüm...

Geçen sene bu tarihlerde sayfalara...

20 Ekim 2010 Çarşamba


"Ya ellerim" diyorum..
"Ya yüzüm"...

"Hala izlerini taşıyorsun" diyorlar...!


19 Ekim 2010 Salı


Zamanla anlıyorsun..
İnsan el yazısını değiştirebiliyormuş.
Ama ya yazgısını?

Biliyorsun değil mi?
Bana gelirken anahtara ihtiyacın yok.
Her seferinde yüzümdeki gülümsemeyi katarak, o kapıyı açmaktan onur duyarım.


Az sonra ben o sokağın öteki ucundan, yeni bir sokağa döneceğim.
İnsanlara, kokulara, ağaçlara...
Evlerin duvarlarını sümbül yerine, yaseminler sarmış olacak belki de..
Kurabiye kokan anne, az sonra okuldan gelecek çocuğunu kucaklayacak.
Parmakları nasır tutmuş bir adam, karısına yeni bir yazma alacak.
Saat 7 yi 14 geçecek mesela.
Akşam ezanı okunacak.

Ben az sonra seninle dopdolu geçen o kaldırımlarda son adımımı da atacağım.
Kelimelerden oluşturduğum insan kalabalığını, temizlemekten vazgeçeceğim.
Sokağın kirlenecek!
Bir köpek havlayacak.
Sokak lambaları yanacak,
Kaldırımlar bir arnavut yumuşaklığında basılacak...

Ben az sonra köşedeki yavruağzı evin duvarına son kez parmaklarımı sürüp, döneceğim köşeden.
Emanet bırakacak çiçeklerim olmayacak.
Senin yüzünü yansıtan çocukları özleyeceğim en çok.
Ama bakmayacağım ardıma. 

Az sonra gideceğim ya, adımlarımın sesi bile duyulmayacak.
Görkemli bir girişin, sessiz gidişlerini yaşayacağım.
Güneşin batışı karışacak saçlarımın kızılına
Bu kez savrulmadan, savuracağım...

Ben az sonra o sokağın öteki ucundan döneceğim.
Akıllarda son görüntüyü, köşeyi dönerken rüzgarla ayaklanan elbisemin ucu yaratacak.
Seni iyi hatırlamayacağım,
Bir zamanlar sana kaptırdığım elimi sallamak için, kolumu yormayacağım.
Sen dokundun,
Sıcaklığından derim büzüştü, yapıştı sanki sana.
Çekersem canımın yanacağından korkuyorum.

Şimdi sen geleceksin ya,
Burnum uyanacak,
Soluğumu tutucam.
Sesinden şarkılar dinlerdim...
Sesi İstanbul kokardı.

Sonra nokta konuldu her şarkının sonuna.

Posası çıkmış sözleri kaldı elimde avucumda,
Yitirmedim aklımı..

Sözleri bir kent kalabalığıydı...
Sözleri İstanbul kaldı.
Öyle bulanık, öyle tehditkar, öyle yavan.

Uyuyorsun,
Saçlarımdan danlayan huzur eşliğinde,
Dizlerimde...

Gözlerine baktıkça yağmurları giyiniyorum sanki!

Gözünde büyüttüğün kişinin,basınca çıtırdamayacağını keşfetmek, garip bi tokat etkisi yaratıyor insanda.
Kendine şaşırıyorsun,bu muydu be diye!

18 Ekim 2010 Pazartesi


Saniyelerin arasına saklandım...



Elini uzatıyorsun..
Bir film karesini kendimizce çekiyoruz.
Sen İlyas oluyorsun, ben Asya.

Tutmak istemekle, ölmeyi istemek arasında bocalıyorum.
Ya tutunca bırakmak istemezsem?
Ya tutunca sen bırakırsan beni?

Korkuyorum.

 
"Hayatım içimden geçen cümleler içinde geçti" demişti ya Murathan Mungan bir kitabında;
 
Sen ise sevgilim, ne içimden geçebilmiştin, nede hayatımdan!
 
 

15 Ekim 2010 Cuma

"Adı yalnızlık olan, okumadığın bir şiiri daha yırttım"
demiş yazar...

“Birbirimiz için yanlış kişiler olduğumuzu söyleme. Biz başka hiç kimse için doğru kişiler değiliz.”

*The Cutting Edge

Sen fotosentez yapıyordun kendi hayatınla,
Ben uzaktan sadece seyrediyordum.

Hayat diyordum sana.
Adına aşk diyordum.

Sanki farklı duraklarda bekliyorduk aynı otobüsü.
Trafik hızla akıyordu...

Elimden tutmamandan korkuyordum.
Hayat diyordum değil mi?
Hayatım...
Bir prospektüsten ibaret olsun istemiyordum...

14 Ekim 2010 Perşembe


Defalarca bıkmadan okumak istediğim kitaplar gibiydin..
Oysa ben seni okumak değil, sana dokunmak istiyordum.


Ayağımın havada kalmasına izin vermedin.
Hep sağlam basma endişesi yaşattın bana yanında!

Belki de;
"İşte bu yüzden"

Ben 2 yıldır seni düşündüğüm, seni yazdığım, seni yaşadığım o koltuktan kalktım.
Sonra bitti bu hikaye.


Çok baktım, yanıldım!

Belki de,
"işte bu yüzden"

12 Ekim 2010 Salı

Boynuna taktığın bir aksesuar gibiydi senin yalnızlığın...
Gece olunca, kim kimi takıyordu, kim kimi çıkarıyordu...
 belli olmuyordu! 

Şimdi desemki;
"cennetimden bir kat sunmak istiyorum sana"
...
Ne dersin?
İçime girer misin?


Her bıçak, her adım, her yol kendime artık, ona değil.

Adımlarımı değiştirdim sevgili arkadaşım, ona ayak uydurmayı denerken kendimden geçtiğim, tökezlediğim, hangi yöne gideceğimi bilemediğim günleri geçtim.

Ayak değiştirdim.
Kendimi gülümsetmek için bazen sekebildiğimi keşfettim.


11 Ekim 2010 Pazartesi

Bir zamanlar saçlar zülüftü...
Sonraki yıllarda bakan gözde kıl olarak değişti adı.


Kelimelerin, okşayışlarınla ters orantılı kaldı...
Biri beni sımsıkı tutarken, diğeri hoyratlaştı.
Biri kibarlaştıkça, bir diğeri kabalaştı...


Oysa ben sadece üflemiştim.
Ne garip, cereyan yaptı kasıklarında nefesim.


9 Ekim 2010 Cumartesi

ödenilen bir çok bedelin ucundan, bucağından, kuyruğundan tutmamayı öğrendim. peşimden gelmelerine izin vermedim.

8 Ekim 2010 Cuma


Bazen direk söylemek gerek,
Lafı fazla uzatmamak gerek..
 En basitinden; beğendiğin filmleri benim için ayır ve sakla.
Hayatına dahil olmak istiyorum ben.



7 Ekim 2010 Perşembe


Yanlış iliklenen bir gömlek düğmesi gibiydin.
 Ben seni hep yanlış zamanda, yanlış deliğe geçirdim.

Belki de;
"İşte bu yüzden"


6 Ekim 2010 Çarşamba

Şehirler gibi kokan adamlar sevdim...
Şehirler gibi adamlar yazdım sayfalara...
Biri birini tutmadı.
Kimse onun kadar İstanbul olamadı mesela.
Durup düşündümde
Ben hiç Ankara gibi bir adama aşık olmamışım.



5 Ekim 2010 Salı


Anlamıyorsun değil mi?
Ekmeğime kan doğrandı sanki. 
Bir martı kondu omzuma,
Gagasında çiğ bir balıkla..
O çiğnedikçe, ben kustum. 

Zehir gibi sızdın,
Tadıma nükleer enerji gibi karıştın... 
Sızıntıların kaç yıl geçse bile hücrelerimde.
Biter mi?
Geçer mi?
Bir gece kaçtı gözümün ferine,
Bir de sen..

Kıymık misali batmakta.
Göstersemde göremiyor diğerleri..

4 Ekim 2010 Pazartesi


Biliyor musun?
Güldükçe ilkbahar kaçıyor sanki gözlerine..
Benim yüreğimde galalar filizleniyor.
 Bir kuş uçuyor gökyüzüne,
Kabuğu kalkmış bir yaramın izleri daha siliniyor.

Gözlerine baktıkça yağmurları giyiniyorum sanki.
Islandıkça, saçlarımdan damlayan huzurla yeniden uyuyorsun dizlerimde.

Biliyor musun?
 Sesini çok özlüyorum.
Yüzüne dokunmayı özlüyorum. 
Bir sokulsam diyorum koynuna!
 Sokulsam geçecek sanki bu özlem.

Kokunla başım dönecek,  
Kendimi tutmama gerek kalmayacak. 
Daha kararlı, daha emin olacağım kendimden.

Sen adam,
Her nerede, ne şekilde yaşarsan yaşa,
Kokunu aldım ya bir kere,
 Ne zaman o şehire gitsem, seni soluyacağım.

İnsanları sevmenin tek yolu vardır ve o da onları olduğu gibi sevmektir.
Ve güzellikte buradadır: onları olduğu gibi sevdiğinde onlar değişirler. Sana göre değil; onlar kendi gerçeklerine göre değişirler.
Onları sevdiğinde onlar dönüşüm yaşarlar. Değişmezler, dönüşürler. Onlar yeni olurlar, onlar varlığın yeni yüksekliklerine erişirler.
Ancak bu onların varlıklarında gerçekleşir ve bu onların kendi doğasına göre olur. İnsanların doğal olmaları için yardım et, insanlara özgür olmaları için yardım et, insanlara kendileri olmaları için yardım et.
Ve asla hiç kimseye güç uygulamaya, itip kakmaya ve hükmetmeye çalışma.
Bunlar egonun yöntemleridir.


 
* OSHO

Hayat her iki cins içinde eksiler ve artılar kombinasyonu gibi. Ama bunu birbirimiz için zorlaştıran yine biz oluyoruz. Yanlış çekilmiş bir fermuarla karşılaşınca bocalıyorsun. Toparlanmaya çalıştıkçada yaptığın herşeyin arkandan sökülerek geldiğini fark ediyorsun.


1 Ekim 2010 Cuma

Tüm amalar, keşkeler ile anılır oldu birkaç zamandır
Her ama bir jilet kesiği gibi...
Her keşke, içimde patlayamaya hazır bir çığlık...