31 Ağustos 2010 Salı


Bazen greve giderdi içimdeki kadınlar, bir parça daha sevgi uğruna,.
En güzel eylemlerimin, en güzel yakılmış ateşiydin.
Tarih sayfalarıma ellerimle işlediğim en güzel devrimim.
Sendin!

Biliyorsun, en güzel gurbetim sensin...
Sana dokununca vatan topraklarına dönüyorum.
Şimdi söyle, hangi bölgenin üzerine sermeliyim kalbimi?


Trajedi kokan bir oyunun son perdesiyim.
Vakit doldu sevgilim.
Perde kapanıyor!

Çok değildi..
Tut beni istedim.
Tut
ve bağrına bas.

Bize ait bir çerçevede, negatiflerden bakmak istemiyordum çünkü hayata!

Çok değildi istediğim..
Olmadı!




27 Ağustos 2010 Cuma


"Aklıma geldikçe sen, ben kendimi gizleyecek bir yerler arıyorum. Gizlediğim yerlerde sen varsın çünkü... Buldukça miraca çıkıyorum. Ört üstümü."

Niye bu gece bana geçmişte söylediğin sözler aklıma geliyor bilmiyorum. Bambaşka konuları düşünürken ve yolculuk planları yaparken hatrıma geldin. İnsanın düğümünü çözemediği ve aynı zamanda koparamadığı sıkı bir düğüm gibi bu. İkide bir ne hikmetse ayağım takılıp duruyor. Ama çok şükür artık düşmeden, hatta ve hatta bazı anlar hiç tökezlemeden gideceğim yere gidiyorum. 
Sanıyorum boşlukta süzülmekle ilgili. Ya çok düşünceli anlarımda geliyorsun aklıma, yada kendimi boşlukta hissettiğim anlarda...

Ne olursa olsun ayağım hep sana düğümlü. Dedim ya; ayağım bir taşa değil, sana takıldı!

"Nefesimle örttüm, ben seni"
 

Tıpkı,
bana söylediğin gibi...

"Öpüyorum yüzünden, hep senin yüzünden"


26 Ağustos 2010 Perşembe


Beni öpmek için değil, benimle konuşmak için yaratılmıştı dudakların…
Bu yüzden “seninle dolu olup da, sana doyamamanın”
ne demek olduğunu, asla anlamadın!

Ben sana aşık oldum..
Oysaki annem kadardı boyum,
Ve babam kadardı adımlarım.

Yolumda giderken,
Kuzeyim sen oldun.
Ve güneyim Akdeniz..

Sen İstanbul' dun.
Bir gün dudaklarını aralandın…
Boğaz oluştu!
Kuytunda ki boğazda, benim gemilerim karaya oturdu.

Ah sevgili,
Şimdi ben ne zaman uykuya dalsam hep sana uyanıyorum.
“Uyku uykunun damızlığıdır” der annem…

Sana uyanmak için hep uykuya dalıyorum.
Evet;
Biliyorum seni en çok seven kadın değildim,
Ama en koşulsuz sevebilen bendim.

Oysaki tek isteğim,
avucunun içine sığınmak,
kirpiklerinde kaybolmak,
sakallarının arasında kendime yer açmaktı.
Onu bile yapamadım.

O kadar soğuktu ki ellerin,
Dokununca buharlaştım!
Şimdi, ahir zamandayım…
Sahi söylesene:
"Suratıma ne üfledin de, kıyametim oldun?"
Ben seninle; en çocuk, en yalın, en kadın hallerimi yaşamıştım.

“Keşke o da boşalsaydı hücrelerimden... Ter gibi, yaş gibi, haz gibi...”
diye bahsettim arkadaşlarıma geçenlerde.

Bilemedim…
Benim olmayan her şey zararlıymış bedenime.
Yanarken kırmızı olan tüm yanlarımın, siyah olması için önce sönmem lazımmış.

Hey sen!
Bana ait olmayan adam.
Başkalarının da olmaman tek avuntumdu.
Çünkü tarihim sana tekerrürden ibaretti.
Yüzümde soluğunu duyumsamak tek duam oldu.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Ve sıyırıp eteğimi... 
Ve uzatıp bacağımı diğerinin önünde! 
Kendi acımı sarıyorum, bilinçsizce...


Sen;
Kimsesizliğimi çoğaltıyorsun.
Büyüyor el kadar yalnızlıklarım...

Aslında sen;
 Yoksul hayatımın, en zengin yanısın.
Adını söylüyorum adım gibi yabancılaşmadan...



Ben her gece yatağa girmeden önce seni giyiniyorum, 
kendimi çıkarıp.


"İnanma, geçitin sonunda çıkış yok
O iki çıplak adam da seni orada beklemiyor
Sessizlik farklı bir anam nezdi
Son konuşan, ilk sözü etmiş demektir

Bundan sonra yüzümde facia beslemeyeceğim
Kalbimi blues zindanlarında boğdurdum
Uzun bir yazıda gözden kaçan bir firari harfim
Ne benle başlıyor kelime ne de benle bitiyor

Bu gezegenin tozuyum kendimi yine sileceğim
Sana gelmiyorum bu yara başka hastalıktan
Bir hatıra bile değilsin ben içeri girerken
Ben dışarı çıkarken fil mezarlığı artık yüzün

Yüzümü yüzüne yeni yıkanmış kefen
Şeklinde seriyorum boyunca, iyi
Aşktan bana her mevsim çığ düşüyor
Aşkın mı? Böyle bir şarkı dinlemiştim
Ne kimse söylüyordu ne de ben eşlik ediyordum

Damdan dama atlarken düşen bir kedinin gözleri
Var işte şimdi kana batan yüzümde
Yüzümü ellerinin arasına al
Hani tutarmış gibi bir sincap, cevizini
 
İnanma, geçitin sonunda çıkış yok
Ve dönme geri, arkadaki giriş de kapalı  
Senin yüzün benim yüzüme şüphesiz gizli geçit
Benim yüzüm senin yüzünle paketli
Bedenimi değil, bir tımarhaneyi sunuyorum sana

 
İçim cıvıl cıvıl deli çocuklar bahçesi
Kan falıma baktırdım bir vakte kadar ölüm görünüyor
Ve deli gömleği gibi duruyor yüzüm kafatasımda
 
Hiç tanığım olmuyor hiç yaşadıkça
Ve içimdeki dava düşüyor sen içeri girerken
Ben dışarı çıkarken, anla, bambaşka bir inziva"

 Küçük İskender

02:14 saniyelik bir şarkının 7. saniyesi gibiydin... 
Sürekli bir başa sarma hallerindeydim.

Bana hep şarkılar söylerdin. Bu şarkı benden sana gelsin derdin.
Seni yine dinleyebilirdim. 

Bir şehrazat edasıyla; 
Saatlerce sana öğrendiğim hikayeleri anlatabilirdim.

Geçmiş zamanın hikayesiydi..
Bitti.

Yine de sen sevgili, benim en güzel suskunluğumdun...
Artık kimseyle, seninle bile konuşmak gelmiyor içimden...




22 Ağustos 2010 Pazar


Senden sonra;
isimleri-yüzleri-sesleri-nefretleri-aşkları 
bile sana benzemeyen adamlarla birlikte oldum.

Senden sonra, hepsinde seni buldum...

21 Ağustos 2010 Cumartesi


Ben sana ayıkken geldim.
Sen sarhoşmuşum gibi algıla.



"Sen... Suskunluklarımı tamamlayan bir döngüydün. Aslında biliyordum, içindeki kül edici ateş yüzünden ağır bir maskenin ardına saklandığını. Biliyordum bütün bu kimliklerinden sıyrıldığında ve çıkardığında maskelerini, anımsadığın yüzden hoşnut olmadığını. Ama hayrandım sana, sözcüklerinle beni sımsıkı sarışına. Bazı anlar öylesine kendin oluyordun ki, işte diyordum sonunda keşfetti kendini. Ateşi ile kendini yakmadan, hükmedebildi.



Ben senin ruhunun derinliklerine ancak bir su olarak sızabilirdim. Ancak bu şekilde dokunduğumun şeklini alabilirdim. Bu nedenle inmeyi istedim kendine tapındığın mabetlerine, denedim. İçindeki ateşe rağmen, boşluklarını doldurmayı ve üşüyen yanlarını sarmak istedim. Sana yanlız olmadığını hissettirmekti tek amacım. O sefil dünyanın aslında bu olmadığını anlatmaktı derdim. Üzülürdüm hissettiremediğim anlarda..."

19 Ağustos 2010 Perşembe

"Gittin...! Sana duyduğum sevgiyi, ibadet eder gibi hissettirdiğimde, seni köleleştirmeye çalıştığımı sandın... Anlamadın, aslında kendi yarattığın gölgelerindi seni korkutan. Ben değildim... Bütün bencilliğine rağmen sevmiştim seni. Ateşini söndürmek istemedim hiç...

Anımsasana en çok geceleri sesimi duymak isterdin ve en çok geceleri bakardın bana. Ama bu bile bendeki yansıyan, kendi güzelliğini görmek içindi. Fark etmedim mi sanıyorsun? Anlamadım mı? Bencildin, ama ben seni çok sevmiştim.


Söylesene şimdi; ya sen bütün bunları nece zaman sonra anladın? İçindeki ateşi başkalarının körüklediğini sanarken, hangi rüzgar külleri bana serpiştirdi. Dayanamadın geldin...

Yoruldun değil mi?
Bense kırıldım.
Sen vazgeçtin,
Ben yazdım...

İlk zamanlar ben bitmesine duacıydım, sense bitmesine seyirci...

Ve sevgilim gün geldi ben senin mabetlerine ibadete durmaktan vazgeçtim. Benim kalbim buna yeterdi de, sen bu derece imana değmezdin!


Boğazımın düğümü olduğun kadar, tenimde de bir faciasın.
Ne olursa olsun, ne kadar olursa olsun; ellerimin arasında duran yüz seninki olmalı.

 

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Bukalemunu oynuyordum... 
Aslında sadece; gözünün gözümdeki aksine yakalanmasını istiyordum.
Seni seviyordum.


17 Ağustos 2010 Salı


Bu gece dudaklarına sahip olmak istiyorum...
ve tenine...

Bu gece sevgilim,
teninle alınan bir teyemmüm diliyorum kendime...

Çünkü biliyorsun;
tenin bayramlık gibi...
Bir çocuk sevinci yaratıyor bende...


Saçlarım savulunca Akdenizin tuzu dökülmüş.
Ayaklarımda bir Rumeli havası...

Adımlarım Ege çizgisinde,
Döne döne...

Benimle dans eder misin?





Alt kirpiğimin üstündekine değmesi gibi olsun, seni bekleyişlerim.
O kadar kısa ve bir o kadar büyüleyici...


16 Ağustos 2010 Pazartesi


Yaklaş dudaklarıma...
 Ben adını fısıldarken, sesimden öp beni...
 :)



Üzgünüm.
Batışına seni bıraktım, doğuşuna onu...
Bu hep böyle idi.






Aslında; en çok seni koklamayı ve yüzüne dokunup, sana uzun uzun bakmayı özledim.



13 Ağustos 2010 Cuma

"Kelimelerde ustalaştın ama henüz boşluklarda ustalaşmadın. Bir cümlenin anlamlı olması için arada boşlukların bulunması gerekir, bir müzik eserinde de duraklar.”

Poulo Coelho / Portobello Cadısı


* Çok anlamlandırdığım bir cümledir... Hayatımız gibi. Müzikte, dansta, yemek yerken, su içerken, yürürken... Nefes gibidir duraklar.





"İki iş tuttum ömür boyu köklü.
Çocukları okutmaktı ilk işim.
İkincisi, yazdıklarımı çocuklara okutmak."

Rıfat Ilgaz...


 

12 Ağustos 2010 Perşembe


Bugün "suizleri" nin yayına girmesinin yıldönümü.
Uzun cümleler ve kendimi anlatma çabasınan yorulup, kısa cümleler ile hissettiklerimi anlatmaya çabalamıştım. Çoğu zaman anlık hislerimi paylaştım. Kızgınlıklarımı, kırgınlıklarımı, sevinçelerimi, heyecanlarımı, tutkularımı, davranış kalıplarımı, arınma çabalarımı...

Geriye dönüp baktığıma 1000' e yakın yazı girmişim. "Suya iz bırakmak gibidir anlar" demiştim. :) Bunu kelimelerle oynayarak yapmaya çalışarak, yazdım geçtim. 

Şimdi "iyi ki" diyorum. İçime sinen tek blogum burası oldu. Gerçek beni özgürce dökebildiğim bir deniz...



Güzel bir mısra ile noktalandıralım istedim bu günü. Güzel günler diliyorum...

"Çünkü hayat; ölümün insana oynadığı en trajik, en mükemmel, en acımasız oyunuydu.
Senin için ölüyordum. Durum buydu!"

Küçük İskender


"ne hissettiğini söyleyip ama buna uygun davranmayan birisi idi o da. "

"bir zamanlar herşeydi. bende ki tüm tanımların sahibi..".

"benim ona gidişimle, bana gelmeyişlerinin cezasını veriyordum"


"Adın eter kokulu idam gecesi...
gitarın kopan teli,
ilk gecede birbirine doluşan
ilk gecede birbirini kusan iki sevgili

adına cinayetler işledim,
saklamıyorum.
itinayla dörde böldüm hayatı.
herkese kanlı bir parça düştü,herkese tufan.

sıyrılıp gittin çıkardığın yangından..
yüzün bir metalin eğrilmesiydi sanki..
gittikçe kuruyan bir ağacın en üst dalı..
yüzün hançer, yüzün annem, yüzün soytarı

cehennemden yeni çıkmış bir meleğin çığlığıydın..
otopsi masasında unutulan parçasıydın
didiklenmiş bir bedenin, rahmiydin..
dalağıydın,kalbiydin,sendin..
eğilip öpmüştüm her bir parçanı....
adın eter kokulu idam gecesi..
adın derin bir acı!"

Altay Öktem


Mutlu yıllar Su izleri :)

10 Ağustos 2010 Salı


"Ben sana yanlış bir yerden edilmiş, bir büyük yemin gibiydim.
Beni hep aynı yerimden yaralayan o eve, yine de döneyim döneyim istedim."

B.Keskin



Hani küçükken her nerede, ne şekilde, nasıl uyursan uyu; hep yatağında uyanırdın ya...
Yatağım gibiydin!

Dün bir arkadaşım enfes bir tanım yaptı seninle ilgili. Hani üzerine diyecek söz bırakmadı bana.

-"Nasıl yapıyor biliyor musun? 
Aşkla, sevgi ve sevinçle seni havaya fırlatıyor
Ama tutmayı unutuyor.."

Durum buydu!


Şaraplarla yıkasaydım ayaklarımı.
Akan damlaları sen alsaydın...



Adam dedi ki...
Kırgınlıkların mı, kızgınlıkların mı. Önünde duranlar?

Kadın dedi ki...
Kırgınlıklarım.
Keşke kızgınlıklarımı unutmasaydım..

Adam dedi ki...
Bana "gitme" demeden gitmeyi anlatabilir misiniz?

Kadın dedi ki...
"Kalamam"


Adam dedi ki...
Git demeden "git" diyebilir misiniz?

Kadın dedi ki...
"Zaman doldu"

Adam dedi ki...
Elim hava da,
bu bir veda mı, merhaba mı?

Kadın dedi ki...
Diğer elindekini saklamak ve hedef saşırtmak icin kaldırmış gibi.
Sen adam; elinde ne saklıyorsun bana göstermek icin?

Bir çok insan iki farklı seçenekten birisini söyleyebilirdi. Aslında kadın birçok insandan farklı değildi. Sadece kendine özgüydü, o kadar...


Adam dedi ki...
Birisi saatini senden çıkarmanı isterse korkar mısın?

Kadın dedi ki...
Hayir korkmam. Zamani durdurmak istiyordur o biri yanimda. :)

9 Ağustos 2010 Pazartesi

8 Ağustos 2010 Pazar


Ah sevgili!
Sen başkaları ile birlikteyken o kızların gelip bana senden bahsetmelerinin anlarını sana nasıl anlatabilirim ki?
İşte böyle oldu hep...
Gün geldi, kırıldı heves.
Kalp gibi, cam gibi.
Sızladı burnumun direği...

Güven vererek duruyordum karşında.
Görmüyordun...
Seni bu hayatta en fazla bekleyen kadın belki de bendim..
Ama dedim ya görmüyordun
 kendimi; canın sıkıldıkça aradığın bir kadın olarak hissettirdiğini.
Sanki yalnızlıklarını kapatmak için geliyordum senin dünyana..
O kadarlıktım. 
Sen istediğin zaman, istediğin rollere büründürüyordun beni..
Sonra hiçbir şey yokmuş gibi,
senin adına arkadaşlık dediğin, benimse aşk dediğim o hallere geri dönüyorduk.
Fazlasını istemem, senin bir kulağından girip öbüründen çıkıyordu.
Cevapsızdın, kayıtsızdın isteklerime.
Canım yanardı. 
Anlamazdın.

Okumadığın yazılarımdan birinde "tarihim sana tekekkürden ibaretti" yazmıştım.
 Seninle ne zaman konuşsam senin sevdiğin şeyleri hatırlamanın sancısını içimde hissediyordum her defasında...
  Bazı anlar hüzüne boğulup "Keşke" diyordum, "keşke bu kadar sevmeseydim bu adamı."

Bilmeseydim hangi saatlerde yatıp yatmadığını mesela. Aramak için tereddütlerde kalmasaydım. Damdan düşer gibi olsaydım hayatında.
Hangi yiyecekleri sevdiğini veya sevmediğini,
Giymekten hoşlandığın tişörtlerini,
Annene ne zamanlar gittiğini,
Kimlerle seviştiğini, flörtleştiğini.
Hoşlanacağın kadın tiplerini.

Asla düşünmedin değil mi? 
Bunların gözüme sokuldukça bende nasıl bir sızı yarattığını, Beni sorgulamalara el uzattırdığını...
O zaman neden diyordum, neden arıyor beni. Neden "gel deseydin, koşardım ben sana dediğini..."

Ah sevgili! 
Söyler misin sen başkaları ile birlikteyken,o kızların gelip bana senden bahsetmelerinin anlarını sana nasıl anlatabilirdim? 
İçimde ki o yer acısada hiçbir şey yokmuş, hiç canım yanmamış gibi davranmaya özen gösterdiğimi. 
Kendini bir insana o yokken de ait hissetmenin ne demek olduğunu sende yaşadım ben. 
Yine bir ilişkin olduğunu öğrendiğim günlerden birinde; hayatıma devam etme kararı alıp, başka birine zar zor alıştığımı söyle nasıl anlatayım?
Uzun bir dönem kimse ile sevişmediğimi, bunun düşüncesini bile olmayan bu ilişkiye yine de ihanet saydığımı...
Anlayamazsın!!
Asla da anlamayacaksın.

Bana vaatler vermekten kaçınırken ama beni sevdiğini söylerken ben;
"hayatındaki yerimin neresi olduğunu bilmiyordum". 
Benim kendime ve sana sorduğum soru hep bu oldu. 
Sen buna hep cevapsız kaldın! 

Şimdi yine bir döngü zamanı..."Çağırsan gelirdim" diyorsun. Doğru gelirsin. Ve sonra eski hayatına geri dönmek üzere gidersin. Ben yine başka kadınlarla yattığını duyarım. Sana bozulur, olmadık anlarda seni kendimden yine uzak tutarım. 
Bu hep böyle olmadı mı? Yoksa bu benim aptallığım, sana olan zaafım mı?
 Çağırdığım ve gelirim dediğin zamanlarda defalarca neler olduğunu görmedik mi?
Bunca zaman birbirimize hep geç kalmadık mı biz sevgili?
Ben.. Sadece bilmek isterdim, hayatında ki yerimin neresi olduğunu? Salt sevişmek için benimle birlikte olmadığını biliyorum çünkü. Sana ne şekilde davranacağımı seçemediğim gibi, bir de seni kendime dert edinmek istemiyorum.Seni daha fazla beklemek, umut etmek, başkalarını da sevmemenin tek avuntum olmasını istemiyorum ben.

Seninle bir ilişki nasıl olur onu bile bilmiyorum. Hatırlıyorumda bir gün; iş gezilerinden birinde, bir akşamüstü yanındaki arkadaşına "dur bir oğlum sevgilim arıyor" diye cevaplamıştın. Bocalamış ve o an geçmişteki yaşattıkların, özensizliklerin aklıma gelip, sana ilk yalanımı atmıştım. "Hafta sonu başkası ile yemeğe çıkmam gerektiğini, seninle bir ilişkinin yürümeyeceğini" söylemiştim panikle. Telefonda sesszileşmiş yine her zamanki gibi kayıtsız bir cevapsızlığına bürünmüş, sadece haklısın diyebilmiştin... Ne o zaman ne de ondan 6 ay sonra birisi ile yemeğe çıktım. Kimseye dokunmadım, kimseyi düşlemedim. Aslında istediğim hep sendin. Ama emin değildim. Yine üzülmekten, gereksiz bir ümide kapılmaktan korkuyordum. 

Bana o güveni hiç veremedin ki... Hiçbir zaman "evet hayatımda sadece seni istiyorum, ileride ne olur ne olmaz bilemiyorum ama benimle olmasını istediğim tek kadın sensin" diyemedin. Bu nedenle sana hiç gerektiği gibi yaklaşamadım. Dokunmaktan, aramaktan, seni nasıl özlediğimi bahsetmekten hep çekindim. 
Çünkü başka kızlardan farkım olsun istiyordum. Tamam farklı davranıyordun ama, onlarıda bir şekilde hayatına sokmaktan geri kalmıyordun. Ben senin hayatında bir engel gibi var olmak istemediğimden, sana ültimatomlar koymadıkça sen bunun boşluğunu kullanıyordun.

Bunları neden yazdım hiç bilmiyorum... Sadece sana yazılmış diğer şeyler gibi bunuda okumayacağını bilmem belkide tek tesellim... 
Diyorum ya seni en çok seven kadın ben değilim, ama en koşulsuz sevebilen bendim!
Nasılsa yine hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya ve "yine bir yeter artık, yoruldum" anlarına kadar seni yarım bırakmaya devam edeceğim...


5 Ağustos 2010 Perşembe


Adam dedi ki...
Korkularını karşılık benden ne istersin?

Kadın dedi ki...
Yüksekten korkarken, beni aşağıya iter misin?

~~~~~~~

Adam dedi ki...
Korkunu yenmen için kendimi aşağıya atsam. Beni izler misin?

Kadın dedi ki...
3 tane cevap aklımdan geçti.
1. si Eninde sonunda yüzleşmem gerekmeyecek mi? Yanımda güvendiğim birisi olursa ne ala.
2. si bununla kendim yüzleşmeyi tercih ederim.
3. sü hadi birlikte atlayalım o zaman.

~~~~~~~

Adam dedi ki...
 O zaman aşağıya atlayan adam üç kadını mı sevmiş olur?

Kadın dedi ki...
Evet... Kadın ve kadının içinde ki; ikiyüzlü kadın.
 


Bir ayrık otu gibi söktükçe, her defasında karşımda bittin...
Neden seni unutmama izin vermedin?



Bazen; parmağımı bir kitabın sayfaları arasında durduruyorum
ve hayatımda beni düzlüğe çıkaracak bir işaret arıyorum.
Umut aşılayan bir kelime...


 


Suya kan damladı.
Bu yüzden bir yanı yansıtırken, diğer yanı kırmızılaştı...



4 Ağustos 2010 Çarşamba

Ben,
seni kokladığım her an
 nefesimi tutuyorum!

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Kadın olduğumu, mucizeler eşliğinde seninle öğrenmekti;

Seni sevmek...!




Ah sevgili!
Duymak istediklerim hangi cebinde saklı?

Saklıda, böyle elin cebine gitmeyecek kadar pintilleşiyorsun?