26 Nisan 2010 Pazartesi



Adım gibiydim.
Yerim bile belliydi alfabede.
İki heceden,
Tek kelime...

(Adım gibiydim ve aslında sanaydı tüm adımlarım.)

Sadece bir kez harf atlayıp, sana ulaşmaya çalışan.
Yanyana, ama sanki yapışkan,
A dan sonra B nin gelmesi gibi...
yada tam tersi!

Adım gibiydim işte.
ve işte sanaydı tüm dualarım, yorgunlukların, hayata tutunuşlarım!

Şimdi ilk heceme inat, ikinci hecemde geri gidiyor ayaklarım.
Öyle ki, ben artık;
 "kendini sana hatırlatmaya çalışan, çırpındıkça daha çok yorulan..."

(Hani demiştim ya, gitmen için gelmen gerekiyordu diye.
İşte ben senden gitmek için, önce sana geldim.)


"Şimdilik" diye;
Beni boynumdan koklayarak uğurladığın için...

Bunun benim için anlamını asla bilemezsin.
Teşekkür ederim.



22 Nisan 2010 Perşembe


Aradaki fark neydi biliyor musun?

Gitmen için gelmen gerekiyordu...

Ama benden asla gidemeyeceksin
(nokta)



Eğilip kulağına bedenimi fısıldamak.
Yüzüne yüzsürmek istiyorum.


Kapitalist bir tutku benimkisi.
Her kapitalist yıkımın ardından, faşizmi bekleyen...


21 Nisan 2010 Çarşamba

Dudaklarınla uyuyabilmek,
Dudaklarında uyanabilmek...
Aşka 36 adım kaldı.
Birikintilerinde saplanıp kaldım.
üzerimde,
İçimde,
Dilimde
Biriktirdiğim senler dışarı taşıyor.

20 Nisan 2010 Salı

lütfen,
Şimdi ört perdeleri.
bu ışık fazla bana
eşiğinden içeri adım attımda, kalacak kadar olmak istemedim yanında...
Ben senin varya;
ademelmanda kaybolmak istiyorum.
:)

Bırak kokunla başım dönsün...





Seni istiyorum...
Hayatımda olup olmaman gerektiğini düşünmeden,
irdelemeden..
Bana katılacak artı ve eksileri bile,
seninle yaşamak.
Seni istemek...



19 Nisan 2010 Pazartesi



ve aşk...
seni düşlerken saç diplerimin terlemesi gibi bir şey bu.

Birden bire bir ateş basması.
Adını sayıklama halleri..
Yanında olma isteği,
Koltukaltına girip çıkmak istememe.

geri sayıma giriyoruz ya,
gözlerimi açtığımda seni görmeme 5 gün kaldı...


Biliyorsun ama anladın mı bilmiyorum.
Dönüş biletimi almayı erteliyorum sürekli...


Bazen;
kendi gölgeme sığınırken,
kendi güvensizliğimi farkedip,
altına girdiğimde üşüyorum.


15 Nisan 2010 Perşembe

Sularımda kağıttan kayıklar var, şu sıralar.
Battı batacaklar.

Bir çalıya takılırsa batacağından korkuyorum, taa ne zamandır.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Yorumlardan arta kalan zamanlarda bulmaktı;
Seni Sevmek!

Adın o zaman "umut" olurdu.


Moralimin bozuk olduğu bir zamanda, bir arkadaşım;

"Ben Efsa olsam çınar ağacı olmaya devam ederdim" demişti...

O zamandan beri ne zaman üzülsem, canım sıkılsa aklıma bu kelimeler gelir, içim rahatlar.

Kendi ismimin anlamı da bir ağacın adı olunca, huzur dolarım.

Şimdi;  Çınar ağacı olmaya tam gaz devam...



Yollarımda mıcırlar,
Nevrim senin yüzünden dönmüş.
Hallerim tepetaklak.



Boyu aşan,

bir beden büyük gelen kelimeler kullanılmamalıydı oysa...



Bak en büyük yalanı kendime söylüyorum bugün!

13 Nisan 2010 Salı

İhtimallerim vardı elbette herkes gibi.
Hep birinin, diğerine baskın kaldığı...
Benimle yaşama ihtimalini mi, beni sevme ihtimali mi önemsemeliydim bilemiyordum.
Şu aralar tek önemsediğim kendimim. Son günlerde aklım çok bulanık.

11 Nisan 2010 Pazar

Bazı anlarda konuşmak istemediklerini de, duymayı red edersin ya;
Öyle işte...
Beyninde yeterince yer işgal eden düşüncelerin altında sıkışırmış gibi kalakalırsın...

9 Nisan 2010 Cuma

Aklımda o kadar çok düşünce, o kadar çok sahne var ki. Hepsi saçma bir sıralamaya bürünmüş haldeler. Üstelik eskisi kadar önemsemediğim ve gerçekte olmanı istediğim hayale en yakın örnek sen bile farklı geliyorsun gözüme. Bir noktada sana hissettiğim (tam olarak sevgi diyemediğim) duyguyu hatırlamayı seviyorum.
Yaşlı insanların eskileri anımsayıp yüzlerinde hoş bir gülümseme yaratması gibi bir şey, bu hissettiklerim. Geçmişe dönmeyi seviyorum. Şu anda ki hislerimle karşılaştırmayı. Meğer güzel anımsanacak ne çok duygum varmış...

Hani demiştin ya bir gün "sen ne kadar sevildiğini anlamayacak kadar salaksın" diye. O an idrak edememiş, telefonun diğer ucunda kitlenmiştim. Birşeyler çıkamamıştı ağzımdan.

Keşke gerçekten sana inanabilseydim. Keşke sende birazcık daha üsteleyebilseydin.
Hani insanların pişmanlıkla söylediği keşkelerden biri değil bu. Sadece bir parça merak fazlalığı. Yoksa değişen bir şey olamayacağını, uzun ayrılıkları bu ilişkinin kaldıramayacağını bir şekilde biliyordum.

Şimdi düşünüyorum da birbirimizi sevme biçimlerimiz ne kadar da farklıymış.

Biliyorsun, seni hiçbir şey suçlamıyorum, "bir neden" de aramıyorum artık olmayışlarına.
Bazı şeylerin açıklaması yok. Mazereti yok. Öğreniyorsun zamanla.
Sadece olmuyor bazen. Bazen bazı şeyleri oturtamıyorsun.

Seninle bende böyleydik işte.
Ne aynı adımları atabildik. Ne de öne çıkışlarla birbirimize yakınlaşabildik. 

Hoş kal sevgili,
Ben böyle daha mutlu ve huzurluyum. Umarım sende hayattan bu önde nasibini alabilirsin.
Ona çok benzeyen bir hayale aşığım, bu yüzden ondan kopamayışım.




Biliyordum her şeye değerdi bekleyişlerim.
Değdi de.
Sonunda geldin.
O anı hep düşledim biliyor musun?
Bulunduğumuz an, yeni bir ayrılığın kavuşması olsa da.

(Sen duymuyordun, ama ben hep seni anlatıyordum.
İki lafımın arasına mutlaka adını karıştırıyordum.)

Şimdi;
Yüzüne bakıyorum…
Yüzüme bakıyorsun…
Yüzünde kendime ait izler arıyorum.
Bir bakıştan bin anlam çıkartmak oluyor düşlerimiz.

Seni seviyorum ve fark ediyorum ki;
Sana sevgim arttıkça, kendime hayranlığım artıyor.

(Tükenmeyen bir alfabeyi yeni okumayı deneyen bir çocuk gibi
Ve bir çocuğun ilk kez gördüğü şeye hayretle bakması gibi.)

Evet,
Seni seviyorum.
Ama belki de en önemlisi sende ben kendimi seviyorum.
Yanında itirazsızım.
ve hatırlatayım;
Bana yazdığın her harf için bir öpücük borçlusun.
:)

İnsanların elde edemediklerinde ki hırslarını öğrendim.

Yine bu onlara batıp, içlerini kemiren hırsları yüzünden, olayları nasıl saptırdıklarını da öğrendim.

Çok sevdiğim insanları sırf bu yüzden hayatımdan çıkarabileceğimde;
 ne yazık ki öğrenmek bu yaşıma kısmetmiş.

8 Nisan 2010 Perşembe



Her susmanın altında akıl yatardı.
Anlayan da anladığı ile kalırdı.

Bu ip herkesde çözüldü de, bir sende düğümlü kaldı.


7 Nisan 2010 Çarşamba


Susmak bazen bazı şeyleri anlatmanın tek ve en güzel yoludur.



6 Nisan 2010 Salı

Bir saatin sarkacı gibiyim. Başkalarının rakamlarının artması için, ben aralıksız çalışmak zorundayım.


Büyüklüğü küçüklüğü önemlimidir?
Düşmüşken son damla, dolmuş bir bardağa...


Bazen sarf edilen tek bir kelime bile taşırır suyu, bardaktan.
Dilerim son damla olmazsın, bir daha başkaları içinde.

5 Nisan 2010 Pazartesi


Sana dokunduğumda,
Tüylerinin ürperip, dişlerime değmesinde saklıydı bazen,

Seni Sevmek...!

İçimi kustuğum yazılarda bile seni aradım ben.

Yazık!


3 Nisan 2010 Cumartesi


Haber bültenlerim senden bahsediyor başlıklarda. Oysa ben kendimi, bir son dakika haberi olacak kadar önemsenmiyorum.
Her şeyde sen.
Her şeyimde sen..


2 Nisan 2010 Cuma


Gitmeyi düşlediğim şehirler gibisin...

Prag gibisin en çok.
Yüksek düşüncelerin göklerde sivriliyor, sokakların çıkmaz. Meydanlarında dönüp duruyorum.

ve Kahire gibi gizemli.

ve Paris gibisin vazgeçilemeyen.




Çok zor değildim
Kendi kendine karışmış bir düğüm de değildim.
Çözülebilirdim.
...


Bir masalın küçük bir gemisiyim. Korkmadan gidiyorum ummanlara. Ufuk çizgim, adının altına çizilmiş, seni bellemiş pusulalarım. Geceleri açık denizlere yelken açmışım. Geminin güvertesine sırtüstü uzanıp, ellerim başımın altında; her kayan yıldızdan seni dilemişim. Gideceğim yerde olacağını varsayıp, rotamı sana çizmişim.

Bir masalın küçük bir gemisiyim sadece. 
Denizim harflerle…
Denizim noktalama işaretleri ile dopdolu.
Benim seninle masalımın evvel zamanlarda kalmadığı bir günde,
yeniden görüşmek üzere.




1 Nisan 2010 Perşembe

Sırtlanlar akbabaları,
Kurtlar sinekleri kıskanır.

Ben sadece bedenim...
Bir su damlasıyım ve kafa tutuyorum tüm okyanuslara!

Hasretliğim can verebileceğim tek bir toprak parçasına.
İçimdeki melekler intaharın eşiğinde.

Kanatlarını kesiyorlar istemesem de.


Hadi beni sevememiş olmanı anlarım da;  bizide mi hiç sevmedin?

Bence çok yakışmıştık.