31 Aralık 2010 Cuma

Uzun sürebilecekken, kestirmeden ilerlemeyi tercih eden bir aştı bizimkisi...



30 Aralık 2010 Perşembe


Hey sen!
Üzerinde gitmek istediğim ülkelerin kokusunu taşıyan Adam!
Ağzımdaki tüm boşluklarda kaybolmalısın!


Bir damla yaştı alt tarafı...
Kahretsin, o da gözümün ucunda kaldı.


"Uzağıma düştün.
Bu defa farklıydı, hissetmiştim.
Yalnız bedenini değil, ruhunu da paylaşmaya başlamıştın bir başka kadınla...

Sonra sevmek yavaş yavaş kayışını izlemek oldu avuçlarımdan...
Seni sevmek, sen sabaha karsı uyuduğumu sanarak yanımdan kalkıp bir başka yürekle telefonda özlem giderirken, içimde kopan fırtınaları susturmaya çalışmak oldu sessizce...
Habersizce kapını çaldığım o gün, kapında kalıp, içeri girememek oldu...

O güne kadar hiç olmazsa bana karşı dürüst olmanla, yasadıklarını benden gizlememenle, yalan söylememenle avunuyordum...
Ama bir başkasını incitmemek, üzmemek için ondan gerçekleri gizlediğini, yalanlarla da olsa onu koruduğunu fark edince bu avuntu da terk etti beni...
Yalanlarını bile kıskanır oldum.

Neden dürüst olmak için beni seçmiştin sanki...
Gerçeğin acımasız zindanlarında neden beni kilitli bırakmıştın...
Ne çok düşündüm bu soruların cevaplarını...
Ne çok sorguladım kendimi, nerede hata yaptığımı, neyi eksik bıraktığımı...

Kadınca oyunlardan haberim olmadı hiçbir zaman.
Seçtiğin yasam biçiminden koparmak, seni soluksuz bırakmak demekti benim için.
Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi?
Acaba istediğin bu muydu? Seni yanlış mi tanımıştım?
Bana hep, ne kadar asil bir yüreğim olduğunu söyler dururdun...

İsyanım, kalbimin ezilmiş parçalarının üstünü örtüp, sessizce çekip kapını çıkmak olurdu en fazla... Yalnız kalmak istediğini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder, çıkıp giderdim..."

 * Cezmi Ersöz / Şizofren Aşka Mektup...

Senin gemilerin kağıttanmış sevgili!
  Benim ülkeme olmayanları getirecekken, hepsini okyanuslara yem yapmışsın!
Karton dümenler, suda eriyen kelimeler...
Arta kalan hiçbir şey yok bu dünyada...


""Nerdeyse yaşayacaktın" dır şiirin adı...
Neredeyse...
Oysa ölür gibi olmak değiştirmez hiçbirşeyi ölmek değiştirir. 

Senin bu yazdığın cümle çok incitiyor beni, bir daha.
Belki de her bıçak kendi kınında ne dersin"




"Ciğerlerime sakladım seni!
Pantolonunu, tişörtünü, çoraplarını yaraladım ellerimle.
Üşümemen içinde üstüne ördündüm bir yorgan gibi..."

* Rahman Yıldız

28 Aralık 2010 Salı

Birinin Kadını Olmak


Başka hiç kimse tarafından dokunulmamak, konuşulmamak, bakılmamak hatta!
Biraz korunmak, biraz şımarmak...
Bir kaç çeşit yemek yapmak, İstiklal caddesinde sıkı sıkı elini tutmak, belki film izlemek ama mutlaka çekirdek çitlemek, bi yerlerde çay içmek, Pazar sabahı kahvaltısı etmek uzun uzun, sahilde yürüyüş yapmak gibi küçük ama zor heveslerim var!

Neden mi?
Herkesin eli tutulmaz,
herkesle film seyredilmez,
herkesle çekirdek çitlenmez,
herkesin kadını olunmaz da o yüzden!

İçinden gelmeli...
Hücrelerine kadar hissetmeli, dna"larına kadar bilmeli insan!
Düşünerek emin olunmaz, bir anda ya olunur ya olunmaz.
Bir de şu yakın geçmiş duvarları olmasa, kafa da hiç karışmaz ya, olsun!
Oysa bazen tek bir söze ya da bir bakışa yıkılır bütün duvarlar...
Kek yapmayı da öğrenmek lazım aslında bi ara!

Sabahları uyandığımda "günaydın sevgilim" mesajları görmek istiyorum telefonumda. Gün içinde özlediğim birisi olsun istiyorum. Özlemek istiyorum birini. Çok özlersem dayanamayıp gidip sarılmak istiyorum. Dayanamamak istiyorum!

Çalışırken, düşünmek istiyorum sonra onu! Aklımda olduğu için gülümsemek istiyorum ara ara... Gülümsediğim için daha çok çalışmak...

Birini sevmek istiyorum; hiç kimseyi sevmediğim gibi, biri sevsin istiyorum beni, hiç sevilmediğim gibi...
Biri o kadar çok sevsin ki beni, hatalarımı da sevsin istiyorum!
O kadar çok sevsin ki; hata yapmaktan ödüm kopsun!

Kıskansın istiyorum biri beni! Sorsun istiyorum "neredesin" diye, "Hımm kim aradı bakayım" diye! Ben sormam ama, korkmasın. O sorsun!

"Biliyo musun ne oldu?" ile başlayan heyecanlı cümlelerimin sonuna kadar tahammül etsin istiyorum biri bana. Mutlaka ipe sapa gelmez bir şey olmuştur ama dinlesin sonuna kadar. Ya bi yavru kedi macerası ya da işte ona benzer bir şeyler olmuştur. Ben de her seferinde sanki bahçeyi kazmışımda hazine bulmuşum gibi heyecanla ve öneminin üzerine basa basa anlatırım ya, dinlesin işte. "Ya, evet, çok mühim bir şeyler olmuş" falan desin bi de sonunda...

Şimdi ben istesem İstiklal caddesinde birinin elini tutup gezemem mi?
İstesem benimle birlikte çekirdek çitleyip aynı anda film seyretmeyi de başarabilecek birini bulamam mı bi arasam?
Şimdi ben yalnız olmak istemesem, yalnız olur ve bunları da yazıyor olurmuydum?
Hiç sanmam!
Birinin elini tutmakla, birinin elini, sıkı sıkı tutmak arasında çok fark var!
Ya tutarsın ya da tutmazsın ya da, tutmuş gibi yaparsın işte.
Ben yapmam!
Bunu zaten bilirsin.
Kimin elini tutacağını yani.
Deneyerek bulmazsın.
Sadece bilirsin.
Bilmek!
Açıklaması yok.

Ve ben elini sıkı sıkı tutmayacağımı bildiğim hiç kimseyle İstiklal caddesine gitmeyeceğim!
Heyecanla ve özene bezene olmadıktan sonra kimseye yemek yapmayacağım!
Repliklerin bir anlamı yoksa, kimseyle film seyretmeyeceğim.
Zaten çekirdeği unutsun bile, asla olmaz!
Birinin kadını olmak istiyor canım; biraz korunmak, biraz şımarmak...
Çekirdek mutlaka olsun


* Yasemin Pulat

24 Aralık 2010 Cuma


İkili ilişkilerin, iki yüzlü davranışları gibiydi herşey.

Belkide,
"İşte bu yüzden"

23 Aralık 2010 Perşembe

Bırak yokluğunu isimlendirmeyi, varlığımızı bile isimlendiremedik biz seninle!

Ay yerine sana tutuldum.
Tutuştum en ufak bakışınla.
Yanıklarıma merhem olur musun?


22 Aralık 2010 Çarşamba


Denizin üzerinde hiç sektiremeğim, taşım...
Daha sevincini yaşayamadan, içime oturuşunu daha nasıl anlatayım.

"Saçlarında pembe bir panjur saklıyorsun bilmeden. Bunu az önce saçlarını koklarken fark ettim."

* Rahman Yıldız
Hani çektiğim acıdan bir nebzede olsa kurtulmak istercesine, kesmek istediğim saçımsın...
Ama sana kıyamıyorum.
Lanet olsun!


Sen...
Suskunluklarımı tamamlayan bir döngüydün.
Aslında biliyordum, içindeki kül edici ateş yüzünden ağır bir maskenin ardına saklandığını.
Biliyordum bütün bu kimliklerinden sıyrıldığında ve çıkardığında maskelerini, anımsadığın yüzden hoşnut olmadığını.
Ama hayrandım işte sana, sözcüklerinle beni sımsıkı sarışına.
Bazı anlar öylesine kendin oluyordun ki, işte diyordum sonunda keşfetti kendini.
Ateşi ile kendini yakmadan, hükmedebildi.


"Haricen kullanılır" ibaresi taşıyan bir ilaç gibiydin.
Yapacaklarını, bende bırakacaklarını hiç umursamadan tenime işlemeni bekledim önce. 
Sonra sızılarımı dindirmeni hissettim adım adım.
Kendimi senin akışına bırakırken, kapıldığımdan daha çok derinlere batacağımı bilemedim.
Belkide psikolojik olarak etkine, tepki vermeye baştan yeminliyim sevgilim...

21 Aralık 2010 Salı

Ağzım, yüzüm bu kadar siyahken, beni teninle ağartır mısın?


Çünkü; tüm öznelerim, özlemlerim olurdu...
Çünkü, ben her zaman yalnızlık kokan adamlara aşık olurdum...

Vatanım saydığım teninden, sürgün edilmiş bir kadınım artık...
Bayramın olsun...

Beynimdeki Ur' a


Bu nasıl birşeydi biliyor musun?
"ah" gibiydin, öyle düştün yüreğime...
:(

20 Aralık 2010 Pazartesi

Allah' tan tek dileğim;
dilerim,
ölene dek boğazında düğümlenirim!!!

"Bir ateistin her düşüşünde -Allah- dediği gibi sayıklıyorsun ismimi.. Biliyorum"

demiş ya Küçük İskender! 
Seninkide o hesap, biliyorum...

Kadın: öper misin beni?...
Adam: soru mu, istek mi :)... 
Kadın: istek


"Yalnız kalmaktan daha kötü şeyler de vardır hayatta, ama genellikle bir ömür alır bunun farkına varmak, o zaman da çok geçtir ve çok geçten daha kötü bir şey yoktur hayatta"

Benden uzakta, her nerede, ne şekilde yaşarsan yaşa, ama şunu hiç unutma; "insanların gereksiz yere sormadan, etmeden kendi kafasında kurduğu düşünceleri değiştirecek değilim asla"...
 Sadece bazen arkadaşlıklar öyle kolay kurulmuyor. Böyle bitmesin dediğin şeylerin, iyiniyetlerinin altında haksız yere eziliyorsun. Tek dileğim bir gün söylediklerinin boğazında kalması... Çünkü cidden suçlayacak en son kişiyi suçluyorsun, kendi aklına gelenler yüzünden.. Aramızdaki fark bu işte, dervişin fikri neyse zikri de o oluyor.


* C.Bukowski

17 Aralık 2010 Cuma

Aslında birer mumyadan farksız değildik ikimizde, birbirimizde!

Öyle bir adam olsun ki...

Aynı yastıkta kocamalı onunla...
Öyle bir adam işte...
Bir adam görüyorum düşümde... bir adam... Beni durmadan kendine ilikleyen?

İstediğin mektubun hiç gelmemesi gibi..
postacının arkasından bakakalman gibi..
Hani belki der gibi..

15 Aralık 2010 Çarşamba


"sana bir boyun atkısı gerek. çünkü kış geldi"*
demedi kimse...

Belki de
"İşte bu yüzden"

* Turgut Uyar

Ateş oldum.. Yanar oldum
Gönül verdim ya

Şarap oldum.. Kadeh oldum
Yere düştüm kırıldım

Aşk ateşi iki kurşun.. Birin aldım ya

Uçtum kondum.. Uçmaz oldum..
Kuş gönlüne sığındım

Beşik ardım.. gurbet oldu..
Sine oldum vuruldum

Oğul gördüm.. Kızım sevdim
Gönül aldım ya..

Çocuk oldum.. Neler umdum..
Neler buldum yoruldum

Aşk ateşi iki kurşun.. Birin aldım ya

Küstüm sustum.. Sormaz oldum
Ağlar oldum..  Kavruldum

Sevdiklerim eller aldı..Yad ellere savruldum


O zamanlarda yaşasaydım, yerim olur muydu Lafonten masallarında?
Gerçi "sana baktıkça başkasını göremeyen"
tek gözlü canavar olurdu benden, olsa olsa...

Senin masalının geç gelen prensesiydim ben!
Şimdi hangi adımı atsam, ileri gidemem külkedilikten...
"Bana içinde ben kokan bir masal yaz" desem,
Yazar mısın?

Geçenlerde "sen insanları fazla önemsiyorsun" dedin ya!
Ah sevgili;
eğer onlara önem ve şans vermeseydim,
seni nasıl sevebilirdim!

Bana, başkalarından artık duyguların kalsa da!
Ben seni tüm kusurlarınla sevdim.
Seninle olan masalım hiç bitsin istemedim.
Sen yokken de kelimelere tutunmayı öğrendim.
Ama şimdi;
Ne zaman yazmayı denesem, kopuyorlar ucundan sertçe!
"yakala" desem,
Tutar mısın?

Belki de en çok bitişleri anımsadığımızdan, sonuna nokta koyuyoruz cümlelerimizin insanlık olarak.
Ama dedim ya;
Ben sana nokta koyamıyorum, benim kaderim sende virgüllerle çoğaltılmış.

Ah sevgili;
Benimle günah çıkartır gibi konuştun ya;
Madem bana söyleyecek sözlerin vardı da, neden başka paragraflara atladın?
Madem ben seni severken düştüm de, sen beni neden düşürdün aklından?
Şimdi ben kaçak oynasam,
Sende kaçar mısın?

14 Aralık 2010 Salı


Gerçek olamayacak kadar geçer içimizden bazı adamlar... 
Ona bakarken gözleriniz yeri arar.
Bakışından çekinirsiniz.
Bakışına çekilirsiniz.

Zordur sizi gerçekten sevemeyeceğini, gelmeyeceğini bildiğiniz bir adamı sevmek.
Sevilmesi en kolay insanlardanken, yazmak için kolay olmayan yanlarınızla mücadeleyi beceremezler!

13 Aralık 2010 Pazartesi

Bazen hayat ve dostluklar;
Küvete oturduğunuzda, hareketlerinizi kısıtlayıp, suyun seyrini izlemektir...
Ama asla bir insana "çok da tın" dememektir.

Kendi tahta bacaklarımla dik yürümeye çalışırken, seni görüpte sendeleme haliydi...
Seni Sevmek...!

11 Aralık 2010 Cumartesi


Gideceksin!
İşte bu yüzden "Gelme"!

10 Aralık 2010 Cuma


Ben senin bilmediğim yanlarını sevdim...
Yarımlıklarını, yaşanmamışlıklarını..
Sen saçlarımla oynarken salarken toplanmışlıklarımı,
 araya giren rüzgarın enseme usulca dokunmasını sevdim.. 

Beni habilin yapma!
Ben bu rol için fazla kırılganım...



9 Aralık 2010 Perşembe

çünkü ne kadar görmezdem gelsemde,
alışıvermek bile 'alış veriş' i andırıyor...

Sen,
Almaya doyamadığım nefesim oluyorsun...

Biz seninle aynı kişiye aşıktık.
Ben sana, sen kendine!
Gözlerindeki çapakları görebilecek kadar sana yakın uyuyabilmeyi
ve  
bedenindeki tüylerle bağlanmışken sana, tenimdeki seni görebilmeni dilerdim yanında..

Adam, sen bana öyle bakarken, kalbimin en buruşuk yerleri açılırdı!

Sen başka trenlere kokunu bıraktığında, başka şehirde platonik aşklar yaşar,
bütün acılarımı arabesk saçlarımda toplardım..

Biliyordum fazlası zarardı.
Belkide ahlakla felsefeyi bu kadar karıştırmamalıydım...




7 Aralık 2010 Salı

 Aşağıda yazılmış tüm kelimeler için Turan Abiye teşekkür ederim.
Kendini anlat dese belki bu kadar ayrıntıyı yakalayamayabilirdim... :)
Onun bana erken verilmiş bir doğum günü hediyesiydi bu cümleler...




- El, yüz mimiklerini çok kullanırsın..
- Çabuk sıkılırsın..
- Akrepten kaynaklı olarak gözler zaten çok güzel ve etkileyicidir. Kalçalar da geriye doğru çıkıktır.. 
- Yüreğin sevgiye doymuyor. Platonik etkileme ve etkilenmelerin çok fazla.. 
- Yurtdışında tam anlamıyla kendini bulabilirsin..
- Hayallerin çok fazla. Her şeyi içinde yaşıyorsun..
- Bir çok şeyi geleceğe erteliyorsun. Eğer kendini şelalenin akışına bırakırsan çok daha mutlu olursun..
- Bir iki evlilik denemen olabilir. İkincisinin ilkinden çok daha iyi olacağı kesin. Sadakat sorunu yaşayabilirsin..
- Çocuğu çok istiyorsun. Çocuksuz evlilikler sana da uygun aslında. Ama gözünü hiçbir şey korkutamaz.. 
- Esprili ve zekileri istersin, aynı zamanda cool ve zor olanları...
- İçin içine sığmıyor, ama bu rağmen gelenekçi bir yönün var..
- Biraz da anaçsın
- İnatçısın
- Bir şeyin olmasını istediğinde hemen o anda olmasını istiyorsun..
- Bir şeyi ya da kişiyi ne kadar zor elde edersen et, elde ettikten sonra senin için cazibesi bitiyor ve sıkılmaya başlıyorsun..  (burada hemfikir değilim)
- Özellikle ilişkiler konusunda üzerine çok düşenden kaçarsın..
- Birine teslim olmaktansa kendinin kovalayıp elde ettiğini tercihedersin..
- Kuşkucusun..
- Sezgilerin çok güçlü ve öngörülerin genelde çıkıyor.. Senin kale duvarlarında çok güçlü..
- Gelgitlerin çok fazla, duygularını çok yoğun yaşarsın..
- Çok şanslı birisin, ama şansın zamanla ortaya çıkacak..
- Hayranların çok..
- İnsanlar senden çok etkileniyor..
Güleç gözlerin olmalı. Güldüğünde kısılan tiplerden..
- Genelde düşüncelerinde kurduklarını yaşama geçirmekte zorlanıyorsun..  
- İnsanların çabuk etkisinde kalıyorsun. Başka ortamlarda olman gerek, kendini tam anlamıyla yaşayabilmen için..
- Zekisin..Ruhsal olarak kendini henüz tam anlamıyla geliştirememişsin..
- Bu gelişim süreci yaşadığın olayların etkisiyle kendiliğinden tamamlanacak. Acılar seni olgunlaştıracak..  
- Tüm aşkların senin acılı olacak. Hatta kimi zaman bir insana alışmak bile sana aşk acıları yaşatacak..
- İyi bir yazar olabilirsin. İyi bir gazeteci de..
- Sevgini vücudunun her zerresinde duyumsarsın
- Küçük oyunlar oynamayı çok seviyorsun. Birilerini işletmek hoşuna gider..  
- Yükselenin etkisi başladığında biraz daha inatçı ve alıngan olacaksın
- Seni o zaman en iyi ifade edecek sözcüklerden biri de kedi olacak. Hem uysal hem de anında tırmalayabilecek biri olursun..
- Sen sağlamcısın. Değişim için ilk adımı atmakta hep zorlanırsın, ama her ortama da anında uyum sağlayabilecek birisin..
- Bazen uçuk hayallerin olduğunu biliyorum. Herkes kadar değil, herkesten farklı ve fazla..
- Bazen hayallerinde kullandığın kişinin yüzünü belirgin hale getirmezsin. Çevrendeki insanların sana çok da benzemediğinin ayırdındasın..
- Ve işin garibi seni asla tahmin edemiyorlar. Nasıl bir tepki verebileceğin konusunda hiçbir arkadaşının kafası asla net olamıyor. Sen duygu ve düşüncelerinle her saniye değişen biri iken, yaşamındaki değişimlere zor karar veren birisin.
-Seninle sevgili olmak zordur. Seninle sevgili olmaktansa dost olmak daha akıllıcadır..
Ekonomik anlamda da yaş ilerledikçe zenginleşeceksin..
- Sen sırf zengindir diye biri ile evlenemezsin sen. Senin takıntıların var. Ölçülerin kimsenin kriterleri ile çok da benzeşmez..


Aslında bu yazıyı doğum güümde yayımlayacaktım. ama kısa bir zaman sonra Efsa' da yayımlarız komple...



Tavlada kıyasıya mücadele etmek gibiydi seni sevmek..
Ah adam!
 Ben sana yenilmek istiyorum.

Sakallarını yuvam bilmek istiyorum...

Bitme lütfen..
Benim adına "aşk" dediğim o saç diplerimi bile titreten o duygu bitmesin.
Üşütme.
Bilmez misin sevgili, üşüyen saç dipleri dökülmeye mahkumdur.


Sen kaçtın gözüme!
 O zamandan beri batıyorsun...


Ben zamana değil, sana yenildim!

4 Aralık 2010 Cumartesi

Biliyor musun?
Aslında bu yazıyı sen yarım bıraktın!



Adın bende saklı kaldı. Biliyor musun? Seslenmeye bile korktum çoğu zaman... Kimseye söylemedim, bilmesin istedim, sen bana özeldin... Adını sadece senin gözlerine bakarak, sana fısıldamayı istemiştim.

Kendimi sever gibi sevdim seni. Kendime bile söylemek istemedim bu aşktan vazgeçmeni.

Bitme istedim.

Gitme istedim.

Gittin...


Kendi yüreğindeki yangınların ve hırslarının seni de eriteceğini bilerek gittin. Biliyordum seviyordun. Acıta acıta ve kendini kanata kanata yok olmayı seçtin. Yan istedim, acıların bitmesin, her zaman vicdanınla kala kal istedim işte.

Korktum, gücendim, bende kaçmaya çalıştım senden. Denedim, uzaklaştım. Kaçmak için uğraştıkça, senden vazgeçememenin sancılarını yaşamaya başladım. Söyleyecek sözler bırakmadan ve bakmadan arkana, uzaklaşmayı tercih ettin ya... yediremedim...
Kin değildi bu, sadece sana karşı bir öfkeydi. Defalarca rededilişimin acısını çıkarmak istedim. İntikam için değil. Kendi öfkemin bile içine sıkışıp kaldığım oldu.

Mutluluğumuzu bu kadar ertelediğine inanamamışlıktı bu. Ertelemek dedim de, kimbilir belkide direk bitirdin. Tıpkı benden kaçmak için söylediğin sözlerin gerçekliğine inanmaya çalışarak.

Bu kadar mutlu olma şansımız varken, biz bu kadar birbirimizi tamamlarken, şimdi ayrı gayrı olmak koyuyordu.
Hayır! hayat adil değildi, sen gitmiştin.
Ben bitiktim.


Seninle karmançorman olan hayatıma geri dönmeyi denedim. Ama artık hiçbirşey eskisi gibi gelmiyordu. Hep bir yarımlıktı duyumsadığım. "Şimdi o da olsaydı" şeklinde cümleler kurar olmuştum nicedir. Kendi kendime, bize ait bil dil geliştirmiştim, duymanı umut ederek.
Seni isteyip, hayatıma seni mühürlemiştim.

Gitme demiştim,

Gitmiştin.

Şimdi bende yazacağım dediğim, ama gönderil(e)memiş diğer mektuplarıma bir yenisini daha ekliyordum.


3 Aralık 2010 Cuma


Sen gittin!
Ardından quasimodo kamburunu bıraktı bana..
Ardından ağrını taşıdım..
Kolay olmadı.
Kolay olmadın.

Bir yol ayrımındaydık seninle ve bir müddet daha beraber gideceğimiz bu yolu; yanyana yürüyerek değil, aramıza setler örerek geçtik biz.
Şimdi tekrar yol ayrımındayız!
Yolun açık olsun arkadaşım..
Aşkım...
"Boşver! Zaten ahmahlıktı bizimkisi..."

Biliyor musun?
Gerçekten içten dilemiştim, sözümün çıkacağı ağız olmanı!

Top yukarı çıktığında, o an istediğin renk olmakta bıktım anlıyor musun?


İstediğim ne mi?
Yüzünün kıvrımlarına mandallanmak bazen..
Bazen kendimi kandıracak, sorgulatacak vakit bulamamak..
"Ağlayan çayır" ı sil baştan izlemek seninle..
Müziğinde kendini kaybetmek..

Lütfen duy istiyorum sesimi!
Gözlerim gidişine değil, gelişine anlamlar yağdırsın..


Ben hep oradaydım!

Sen başkalarıylayken,
Sırnaşırken,
Saçmalarken,
Yalancı gülümseyişlerini takınmışken,
Gecelerine beni sığdırmışken,
Aşık olduğun kadın başkasını seçmişken,
Tercih ederken,
Ve tercih edilirken,
Amaçlarındaki araçlarını kullanırken,
Başka kadınları koluna takıp yanıma gelmişken...

Ben hep oradaydım...!

Belkide;
"İşte bu yüzden"

Güneş oldu aşkın adı,
Akdeniz oldu...

Sonrasında ise;

Kör oldu adam...
Kor oldu kadın...


Bir isyan masalı bu, İstanbulda başlamış.

Ne eski zamanların düşesi olabildim...
Ne de senin düş eşin...

Ben ne zaman seni düşünerek uykuya dalsam, hep bir yanım eksik kalkıyorum.
Beni düşlerimden uyandırma!
Henüz gerçekliğine uyanmaya hazır değilim.


2 Aralık 2010 Perşembe


Cümleler biriktiriyorum sana...
İçlerinde tekil şahıslar olan, ama "O" yu uzak tutan..
İki özne ve bir yüklemden oluşan...



1 Aralık 2010 Çarşamba


Sen, kasıklarımın tamlamasıydın!
Ve seni tanıdığım andan itibaren tüm dil bilgisi kurallarım yıkılmıştı...