31 Ocak 2010 Pazar


Varlığınla dolan 1. ay...

29 Ocak 2010 Cuma


Bir gün bir başka kadın: "karanlığın gölgesinden birhabersiniz" dedi bana.

Ona bakıp "gözlerimiz karanlığa daha alışamadığındandır" demiştim...


Acının gözbebeklerine bakarken yakaladım gölgeni.

Ayna gibiydin...

Aynı karede olmaya çalışmalısın benimle.

Aynı çerçeve içinde,

yanıbaşımda,

sıkıca,

sapasağlam.


Bir mektup yazmalısın kendi el yazınla,

emeğin ile,

yüreğin ile...

Akan satırlarda bulmalıyım kendimi ve seni.



Ben bazen ne kadar çok borçlu kalmışım kendime...!



Dilimin kalemime vurmuş hali :)

Sözlerini anlamadığım yabancı şarkılar gibi.

Hani anlamlarını bilmsen de, anlarsın ya içinin acıdığını kelimelerin...

Ellerin ellerimde dile gelse;

Usulca sokulsa parmaklarım sana,

"nerede kaldın" dese...

Sandıklarda naftalinler arasında boğulamayacak kadar değerlisin.

Göz önüne konulamayacak kadar da.

Bazen, gözümden sakınmayı istemek...


Seni sevmek!

Ayrlırken en son gözümden öptün. Sanırım senden en son kalanları o şekilde göndereceğimi biliyordun. Nasıl önce gözlerime girdi isen; o şekilde gittin bedenimden.

Kemoterapideyim.
Bende sevdiğin yerlerimi çizdim.
Delip geçen gözlerinin ışığında iyileşmeyi umarak...
"Anlat bana, esir, seni bağlayan kimdi?"

Esir, "Efendimdi", dedi.
"Servet ve iktidarda dünya yüzünde herkese üstün olabileceğimi sandım
ve hükümdarıma ait olan paraları kendi hazine odamda biriktirdim.
Uyku bastırınca, efendime hazırlanan yatağa uzandım;
uyanınca kendimi kendi hazine odamda mahpus buldum".

"Söyle bana esir,... bu kırılmaz zinciri kim döğdü?"

Mahpus, "bu zinciri ben kendi ellerimle döğdüm" dedi, 
"yenilmez kuvvetimin bana rahat bir serbestlik vererek, alemi tutsak edebileceğini sandım.
Böylece muazzam ateşler ve insafsız, sert vuruşlarla bu zincir üzerinde gece gündüz çalıştım. 
Halkalar tamam ve kırılmaz olup nihayet iş bittiğinde, kendimi ona sımsıkı bağlı buldum."




Rabindranath Tagore

28 Ocak 2010 Perşembe


- "Maskesizliğimle maskeleniyorum onlar arasında" dedi kadın...



Kendisinin neden böyle safça davrandığını merak edip duran, arkadaşına bakarak..

Gidenin tek yaptığı şey, vakti gelene dek kalan olmaktır.

27 Ocak 2010 Çarşamba


Sev beni...

Bir adam, bir kadını nasıl severse.


Bir ruh, bir bedeni nasıl benimserse.


Öyle.

Bazen bu hayatta en iyi incinmeyi bildim diye düşünüyorum.

Sev beni…





Gözümünün kenarında ki çizgilerce!

Bir ben...




Bir de içimde bir kadın...




İkiyüzüyle gülümseyen...

Geçmişe bakarak yürünmez sevgili!

Önüne bakarak yürümelisin, başın dik olmalı!

Giderken ardına bakarsan; önce dizlerin, sonra ellerin, en son için kanar!

"Kendimden biliyorum..."

Bazı insanlar bir yere varmaktansa yolda olmayı tercih ederlemiş, bende o insanlardan olduğumu düşünürüm bazı bazı. Yoldan çıktığım noktalarda yine yola dönecek seçimler yaparım. ya da yolun sonuna ulaştığımda özümseyeceğim o doymuşluk hissinden dolayı hep yolda kalmayı seçerim...

İnsanım...

Bugün elim vicdanıma gitti, sigaramdan önce...!

Usulca sokul bana...




"Merhaba"

Şimdi hangi evde yaşasam, ilk evimizin tadını arıyorum.

Sahur kahkahalarını,
pazar kahvaltılarını,
tavanarasını,
dedemin anneme yaptığı sandığı,
karı,
bana o zamanlar asırlık gibi görünen altında sallandığım kayısı ağacını,
beyaz noktalar bulunun taştan banyo zeminini,
odunluktan korkmamı,
kabuslarımın sokağını,
elektrik direklerimi,
damı,
pembe duvarları,
kömür sobalarını

...

26 Ocak 2010 Salı


Aynı yastığı paylaşmak istiyorum seninle

Nokta 
Suyun yüzeyindeyim.
Elimde bir mızrak var sanki.
Kendimi koruma iç güdüsü duyuyorum.
Ayaklarım havada uçup kaybolan bir notalara benziyor.
Bir an belirip bir an kayboluyor.
Hızlı da değilim üstelik.
Yavaş çekim ilerliyorum.
An larda biraz asılı kalıyorum.

Dudaklarım bir yaprak bu gece.
Yağmurları biriktirmiş, akmak üzere.
Nereye düşmesi gerektiğini bilmeyen bir damLAyı barındırıyorum üzerimde.

Gözlerim kapalı...

Fazla senfonik
ve  
az biraz drama queen tadında
bir müziğin notasıyım
Fa dan geriye gidemem belki...
Ama bilirim,
 ben en çok LA ları severim. 


Su damLAsı olarak akmak için, bir yaprağın üzerinden... 
Parçalarımı toplamam, bütünleşmem lazım...

Yaprağın üzerindeyim.
Akacak yerimi bulacakmış gibi hayal meyal duyduğum notamın izindeyim...

Şunun şurasında; iklimlerimden geçip, binlerce arpa boyu yol gideceksin iliklerimde...

(Hemen gitme diye, hemen bitme diye)
 


Ne zaman dualarıma girersen, o zaman hayallerime inanacağım ve doğru zamanı bekleyeceğim.

Tüm nazlanmalarınmı, alınganlıklarımı, seni kızdırışlarımı çektiğin için teşekkür mu etsem, özür mü dilesem bilemiyorum ama sesinle uykuya dalmak çok güzel.
Sesine alışmak da...

25 Ocak 2010 Pazartesi





Ellerim yerçekimine yenik şu günlerde...

Bana beden ol istedim... Bedel değil!

Bir sopanın tenekeye vurma sesi gibi...

Ve bir okula seneler sonra girdiğinde bile, tost yeme isteği gibi...

Buraların kokusunu özledim ben...

Yeniden...
Yineden...



...

Bir adam suya bir taş atmış...

Onun dinginliğini bozup, kızın aklını karıştırmış.

...

20 Ocak 2010 Çarşamba



İnsansın!

Ve belkide sen en çok bundan utanmalısın...!

14 Ocak 2010 Perşembe


Sesini duyduğumda dağılmak, sonra sil baştan toparlanmaktı...

Seni sevmek!

Geçtiğimiz sene günler "bir sen boyu" kadar geçmişti...

Kilometreler açıp, sana gelmekti;

Seni sevmek!

Bazen sesinle nefesime etki etmendi;

Seni sevmek!


Birbirimize ikişer adım geleceğimizi sanarken, bir adım geride durmak değil!






Yana çekilip yol açmaktı bazen, seni sevmek!

Ve beni, benim sevme bicimimde sevemeyecegini kabullenip, her şeye ragmen demekti...

Seni sevmek!
Di' li geçmiş zamandan bugüne taşınan bir yorum...

Bir zamanlar biten ne olduğunu ve yerine neyi koyacağımı bilemediğim bir halim vardı. "Ne olduğunu" derken; aslında onun ne olduğunu biliyordum. Ama onu hayatımın neresinde tutmam gerektiğini kestiremiyordum. Adı aşktı evet ama, hala aşık kalmak istemediğimi, kokusunu unuttuğumu farkettiğim an, anladım ki ben boşluğu zaten kendimle doldurmuşum. Yerine koymam gereken hiçbir şey yokmuş aslında. Adı aşkmış o zamanlar. Çünkü hayatımda sevilecek en güzel şey oymuş o zamanlar.

Uzattığın eli, bir seçim yapıp tutmamaktı;


Seni sevmek!


Saçlarımın hınzırca burnuna, ağzına girmesi idi;
 
Seni sevmek!



Uzattığın eli, bilerek tutmamaktı;
 
Seni sevmek!

Boynumda sıcacık soluğunu duyumsamak, üşüdüğümde çıplak göğsüne yüzümü dayayıp, kollarına sığınmaktı;

Seni sevmek!

Biz seninle yalnız kalmakla, yalnız olmak arasında ki fark kadardık.



İkimizin de seçimi aslında çok netti, başından beri.

Yarım kalmış bir şişe...

Yoo! Hayır!

Sen ve ben gibi ya da adı konamamış ilişkimiz gibi değil.

Sen gibi!


Çöpe atmaktan çekinmediğim...

Kaçtım...

Çünkü avcı avını nasıl bulursa, avda avcısını hemen tanırdı.

Ben yakalandım.


Seni tadıp, Seni kusmaktı;

Seni sevmek!